Ayrı bir heyecan yaşanıyordu o gün.
78’liler Girişimi’nin yayın organı Tükenmez Dergisi’nin ilk sayısını hazırlıyorduk.
Fadıl Öztürk de koşturuyordu dergi için.
Sıra Fadıl’ın yazısını derginin sayfalarına yerleştirmeye gelmişti.
Ekranda şöyle bir bakmak istemiştim yazıya ancak gözlerimi alamayıp sonuna kadar okudum bir solukta.
Bizim şair Fadıl müthiş bir yazıya imza atmıştı.
Ben yazısını okurken o da yanımda duruyordu.
Yazı bitince kafamı kaldırdım, “Bak Fadıl arkadaş” dedim, “Eğer günün birinde bir gazete kurarsam yazar olarak alacağım ilk kişi sen olacaksın.”
Hep birlikte gülüştük.
Aradan 10 yıldan fazla bir zaman geçti.
Kağıda basılı olmasa da sonuçta bir gazete kurmaya karar vermiştik.
Yaklaşık bir yıl önce e-gazete Artı Gerçek’in kuruluş çalışmalarına başlamıştık.
Sıra haber sitesinin yazar kadrosunu belirlemeye gelmişti.
Nereden hatırladıysam, aklıma Fadıl’a yıllar önce söylediğim söz geldi.
Telefonla aradım Fadıl’ı.
Şaka yollu “Bak yıllar önce verdiğim sözü tutuyorum, yazar olarak alacağım ilk kişi sen olacaksın” diyecektim ki, Fadıl zaten böyle bir gazetenin kuruluş çalışmalarında olduğumuzu duymuş, benim aramamı beklermiş meğerse.
O günden beri, yaklaşık bir yıldır cumartesi günleri Artı Gerçek’te okurlarıyla buluşuyordu Fadıl; birbirinden keyifli, edebi değeri yüksek, o okunası yazılarıyla.
Artı Gerçek’teki son yazısı 30 Aralık 2017’de yayınlanmıştı; “Kötü alışkanlıklar edindim” başlığıyla...
“Bir düdük sesiyle Edirne’den Kars’a kadar bütün bir ülkeyi tuş ettiği zamanlar çok gerilerde kaldı. Gelen gideni aratıyor cümlesi dolaştıkça içimde, küfrediyorum. Son yıllarda ‘kötü alışkanlıklar’ edindim...” diyordu Fadıl.
“Düş kurmakta çağın suçlusu olduk... Cezamız her yerde boyumuzdan uzun, ağırlığımızdan fazla. Yeryüzünde kapladığımız alandan taşan bir emirle aranıyoruz. Varlığımızla değil, suçumuzla dünyalı sayıyorlar bizi. Kaç kere yakalandık, kaç kere ‘Dur!’ İhtarına uymadığımız için hemen orada öldürüldük, hatırlamıyorum. Mezarımıza bile tahammülleri kalmadı, yerin altının bir farkı yok yerin üstünden. Ölmenin bile bir işe yaramadığını anladığım anda, kafamı pencereden uzatarak dışarıya, avazımın çıktığı kadar bağıra bağıra küfrediyorum. Sabrımdan taşmak gibi ‘kötü alışkanlıklar’ edindim...”
Fadıl, Artı Gerçek’te yayınlanan yazısında “Bu fotokopi cumhuriyetinde başımıza ne geldiyse insan olmaktan geldi” diye isyan ediyordu:
“Terzilerin elinde bir makas olsaydık ağzımızı bir kere açmaz, kumaşları üzmezdik. Yolcusunu istasyondan alan tren olsaydık hiç makas değiştirmeden çok uzaklara yol alırdık, ardımızda raylar soğuyarak susardı. Taş olsaydık dile gelip, akşamdan sabaha sabahtan akşama kadar durmaz, dünyanın derdini dökerdik ovaların boşluğuna. Balık olsaydık, sırt dönüp sulara, kendimizi karaya vururduk. Kuş olsaydık gökyüzüne küser, bir daha değil havalanmak, başımızı bile kaldırıp bakmazdık göğün yüzüne. Trafik lambası olsaydık, zulme asla yeşil ışık yakmazdık... Dedim ya, başımıza ne geliyorsa insan kalmakta ısrar etmemizden geliyor. Dar günümde işime yarar diye, kefen parası gibi sakladığım sözcüklerden yapılmış bir küfür savuruyorum dilimin olanakları, sesimin olanca gücüyle. Son günlerde ‘kötü alışkanlıklar’ edindim...”
Evet, bu Fadıl’ın 30 Aralık Cumartesi günü Artı Gerçek’te yayınlanan “Kötü alışkanlıklar edindim” yazısıydı.
Yeni yılın ilk yazısını 5 Ocak Cuma günü gönderecekti Fadıl. 6 Ocak Cumartesi de okurlarıyla buluşacaktı Artı Gerçek’teki köşesinde.
Ama olmadı.
Fadıl Cuma gününün ilk saatlerinde, 03.00 gibi benim o gün yayına giren yazımı paylaştı Facebook’ta.
Yazım “2018’de basın özgürlüğü 2017’den de beter olacak” başlığını taşıyordu.
İşte Fadıl’ın bu yazımı paylaşmasından üç saat sonra sabah 06.00’da evi basıldı polis tarafından.
Fadıl’ın yazısı yerine, Cuma sabahının daha ilk ışıklarında eşi Berrin’den bir mesaj geldi:
“Bu saatte polis evimizi bastı Fadıl’ı gözaltına alıyorlar. Sabah saat 07.00. Berrin”
O günden bu yana, yani tam beş gündür Basmane’deki Terörle Mücadele’nin nezarethanesinde Fadıl.
Mesaj göndermiş gözaltından, “Siyasi düşüncelerimden başka yaptığım birşey yoktur” diyor, “Eğer bunun için yaptılarsa bizi insanlığımızdan alıkoyamazlar. Bizim içimize devleti yerleştiremezler. Biz insanız, tüm düşüncelerimizi o şekilde sansürden geçirmeyiz.”
Aynen öyle Fadıl, tıpkı son yazında yazdığın gibi.
Biz “düş kurmakta çağın suçlusu olduk”.
“Varlığımızla değil, suçumuzla dünyalı sayıyorlar bizi” ve elbette “Bu fotokopi cumhuriyetinde başımıza ne geldiyse insan olmaktan geldi.”
Ama bir gözaltıyla, bir nezarethaneyle, bir cezaeviyle korkutamazsınız Fadıl’ı.
O inançları uğruna yaşamının 10 yılını bir ranzada yastık yapıp yatmıştır.
Fadıl direnmeyi yaşamına dize dize dökmüştür.
“gün söndüğünde, el-ayak çekildiğinde
sokaklarda
sen de çekileceksin
bir bıçağın yaradan çekilmesi gibi
asla baş eğmeyeceksin”
demiş bir yürekli şairdir Fadıl.
Faşizmin zindanlarında “dolaşıma o an soktuğu ve asla tekrara düşmediği, uçurtmalar gibi zulmün göğünde uçuşan, sahibinden başkasının asla giyemeyeceği rengarenk küfürler etmenin” ustası olmuştur.
Onun için hiç yeltenmeyin; Fadıl’ı o nezarethaneye sığdıramazsınız!
artigercek