Lütfen bekleyin..

Esra Çiftçi

Entelektüellik ve Ebu Cehil Aydınlar…

12 Temmuz 2019, 14:15

“NonTaceba” *

Bilme ya da bilimin ve onunla bağlantılı olarak felsefe ve sanatın başlangıcını belli bir döneme tarihlemek pek isabetli olmayacaktır. İnsanı gerçekliğini anlamlandırmaya çalışan (bilebildiğimiz kadarıyla) yegâne doğal varlık olarak kabul ettiğimizde bu hakikatin arka planı belkide miyarlarca yıl öncesine yani evrimsel gelişmenin tam çözümlenemeyen halkalarına kadar uzanır.

Antropologlar binli limitlere sığdırılabilecek çağları tanıyabilmemize olanak sağlıyorlar. Bu sayede Neolitik dönemden başlayarak hakikatin temel tanımlayıcı formları olan animiz, mitoloji, felsefe, sanat ve nihayetinde bilim hakkında belli fikirler edinme şansımız oluşuyor.

Tüm bu süreçler boyunca insan türü kendi gerçekliğinden hareketle doğayı ve toplumu anlamlandırma gayretinde olagelmiştir. Hayat belli bir iş bölümü koşullandırdığından bilme faaliyetleriyle ilk dönemlerde büyücüler, sonrasında Şaman ve rahipler, devamında Peygamber ve filozoflar, modern çağda da akademisyenler iştigal etmektedir. Tabii sanatçılar da daha estetik bir perspektifle hep bu kategoriye dâhil edilmek durumundadır.

Bilme dolayısıyla hakikati açığa çıkarmayı temel yaşam gayesi edinen insanlara türlü adlandırmalar yapılsa da en isabetli tanımın entelektüel olduğunu düşünüyorum. Kavram etimolojik olarak “intelect” akıl, zihin idrak sözcüğüyle bağlantılıdır ki hakikat ve bilmeyle aralarında sıkı bir tedahül vardır. Kökeni muhtemelen Latincenin ilk oluşum aşamalarına varır. Bu durumda entelektüellik olgusunu da binlerce yıl öncesine vardırmak ve kapsamına ilk teknolojik/kültürel icatlara imzasını atan kadını simgeleyen İştarları, ahlakı öğretilerinin odağına yerleştiren Zerdeşt, Konfüçyüs ve Buda’yı, Mısır’dan terzi Hermes’i,  Olimpios’tanPrometheus’u, Grek’ten Sokrat’ı daha yakın çağ Mısır’dan Hypatia’yı yakın Doğu’dan Mani’yi, Babek’i,Hürrem’i skolastiğe karşı durdukları için GiordonaBruna gibi ateşte diri diri yakılan ortaçağ kadın bilgeleri (cadıları!) Hermetikleri, Simyacıları, ‘hakikat birdir parçalanamaz ve ben bu hakikatin devamı ve dolayısıyla kendisiyim’dedikleri için Hallacı Mansur örneğinde olduğu gibiderisi yüzülerek katledilenİslam tasavvufçuları. Günümüze doğru Rosa’ları, Che’leri ve halen yürekleri hakikat aşkıyla çarptığı için dünyanın dört bir yanında mahpus tutulan özgürlük sevdalılarını akla ilk gelen isimler olarak dâhil etmek mümkün.

Temel düsturu adalet, ahlak, vicdan, özgürlük, bilme ya da daha Zerteşt’i bir ifadeyle iyi, doğru, güzel aşkı olan bu güzel yürekli insanların her birinin hayat hikâyesine bakmak bizi entelektüel tanımının cisimleşmiş haliyle buluşturur. Hepsi yaşadıkları dönemlerin iktidarlarına hatta zalim tanrılarına karşı durup muhalefet ettikleri için toplum dışına itilmiş çoğunlukla da en acımasız bir şekilde katledilerek cezalandırılmışlardır.

Bilebildiğim kadarıyla Türk, KürtArap, Fars gibi önde gelen Ortadoğu toplumlarının terminolojisinide entelektüel kavramına karşılık gelebilecek bir sözcük bulunmuyor. Aydın, münevver, gibi çok taraflı, iddialı ve üstenci adlandırmalar var. Kanımca bu dillerin sınırlarından değil kavrama bindirilen mananın ta kendisinden kaynaklanıyor.

Çünkü entelektüellik tanımına dâhil tüm edimler Mani’cilik, Mecusilik, Hurafilik, Dürzilikve kültürlere saygı gereği sıralamak istemediğim daha bir yığın adlandırmalarla lanetli kılınmaya çalışılmıştır.

Aydın zümreyi oluşturan ulema ve şairlerden ibaret sanatçıların tek misyonu ise Sümer rahiplerinin yaptığı gibi iktidarı meşrulaştırıcı zırvalar üretmek ve çarpıtarak toplumsal bilinci köreltmek olmuştur.

Aslında bu “aydın” tipine en uygun nitelendirmenin İslampeygamberi Muhammed’in Amr Bin Haşim El Muğra için kullandığı Ebu Cehillik etiketi olduğu görüşüne katılıyorum çünkü Ebu Cehil taifesi bu gerçekliği çok daha iyi yansıtıyor.

Kemalist Cumhuriyet yağdanlık münevvere pozitivist aydın kisvesi giydirerek onu çok daha uğursuz bir mecraya taşıdı. Bilindiği gibi Türk aydınının en meşhur icraatlarından biri Mustafa Kemal’in geliştirdiği dâhiyane Güneş Dil Teorisine revaç kazandırmak olmuştu. Öyle ya dünyanın efendisi Türk’ün dilide tüm dillerin kaynağı olmalıydı ki bu yüce ırkın doğal sahibi olduğu tüm dünyayı fetih yetkisi olsun.

Günümüzün AKP rejiminin hükmettiği Türkiye’sindeki “münevver, aydın” gerçekliği (entelektüel kimliğine sahip çıktığı ve misyonunun gereğini yerine getirdiği için iktidar tarafından en ağır şekilde cezalandırılan insanları tenzih ettiğimi belirtmeye gerek bile yok) yol açtığı sömürü çarkı nedeniyle Ebu Cehil hatta Sümer/Mısır rahipleri devrininde gerisindedir.

Akademisyen, sanatçı, gazeteci, edebiyatçı ne sıfat yakıştırılırsa yakıştırılsın AKP yardakçısı aydına cinsiyetinden bağımsız olarak en iyi oturan tanım “günün oğlu” ve “her devrin adamı” yakıştırmasıdır. Tek gayeleri iktidarın bürokratik ağına bir böcek, sinek babında bile olsa eklemlenip arpalıktan biraz yem kapmak o da imkânsızca çanağa yapışanı yalamaktır.

Ebu Cehil taifesinin bu tespitlerime şiddetle itiraz ve isyan edeceğini biliyorum. O halde sadece şu soruya yanıt vererek durdukları yeri kendileri tarif edebilir. Cizre’de susuzluk içinde kıvranan 112 yaralı insanın kaldığı bodrumlara su yerine benzin atılıp bu insanlar diri diri yakıldığında neredeydiniz? Daha ayrıntılı bir test için İHD’nin aylık insan hakkı ihlalleri kayıtlarına da bakılabilir.

Entelektüel, hakikat avcılığını kendine misyon olarak benimsediği için zaten yapmak istediği işi gerçekleştirdiğinden bir karşılık beklemez. Yani kapitalist modernitenin karşıt kutbundayken toplumsal dinamiklerin hakikatle uyumlu ve orantılı olarak işlemesi için bir yerlere müdür, şef, başkan ya da birilerine danışman vb. olmak gibi avanta getirisi olan kanunlara prim vermez. Toplumsal enerjiyi tüketerek güya toplumu aydınlatmaya değil toplumla birlikte yanarak koşulları olgunlaştırmaya bakar.

Birde her devirde haddini bilmeyerek “kral çıplak” diyen ve bu nedenle ne camiye, ne de kiliseye, ya da ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranan deliler vardır ki onlaradır son sözüm. NonTacebo! (Susmayacağız)

*NonTaceba: TommasoCampanella’nın mezar taşına yazdırdığı yazıdır. Susmayacağız.

Bu haber 948 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları
1828 gün önce
2150 gün önce
2271 gün önce
2331 gün önce
2721 gün önce
2763 gün önce
2785 gün önce
2860 gün önce
2889 gün önce