AKP-MHP faşist rejiminin son zamanlarda en çok tartışılan icraatları, Ayasofya’yı camiye dönüştürmesi, Diyanet başkanının kılıçlı hutbesi ve hilafeti tartıştırması oldu. Bunlar en başta da Alevileri ilgilendirir. Aleviler Ayasofya’daki gösteriş Cumasından sonra dış basında yapılan tartışmaları takip etmişse ‘Erdoğan bu adımlarla ‘kafir’lere karşı İslamcı motivasyon yaratmayı amaçlıyor’ cümlesi ile özetlenebilecek yorum ve değerlendirmeleri de görmüş olmalılar. Bilindiği gibi Türk İslam sentezinin içerdeki ‘kafirleri’ Alevilerdir. Son gelişmeler Alevilerin gelecekleri için yaşananları daha ciddi, daha derinlikli, daha duyarlı ve örgütlü ele almaları gerektiğini bir kez daha ortaya çıkarmış oldu. Çünkü Erbaş’ın hutbe kılıcının ‘kesecek başlar’ listesinin ilk sıralarında Alevilerin olacağını tahmin etmek zor değil.
Türk devlet sistemi AKP-MHP iktidarı ile önemli oranda değişmiştir. Kemalistlerin Alevileri oyalamak için sıkça kullandıkları ‘laik, demokratik, sosyal hukuk devleti’ söylemi artık demagojik bir anlatı olarak da dilendirilememektedir. Türk devleti, mevcut rejimiyle Aleviler bir yana içindeki Bektaşi unsurları bile kolay kabul etmeyecek bir mecraya girmiştir. Mevcut iktidar ve rejim artık seçimle, CHP'nin başını çektiği muhalefet biçimiyle değiştirilemez bir noktaya gelmiştir. Bunun son kanıtı CHP kurultayı olmuştur. CHP, dostlarıyla iktidar olacağını kongre görüşü olarak ilan etmiştir. Dostlarının kim, siyasi çizgilerinin ne olduğu ortadadır. Bu CHP'nin cumhuriyeti demokratikleştirme mücadelesi veren demokrasi cephesiyle hareket etmeyeceğini, laiklik olmasa da olur çizgisinde politika yapacağını, mevcut faşist düzenin sağ muhalefeti olmayı sürdüreceğinin açık ve resmi kabul etmesidir. Tersi olsaydı, kongre, Türkiye yurtseverleri, sol ve demokrasi güçleri ile sokağa ineceğini ilan ederdi. ‘Dostlarla’ değil demokrasi güçleri ile ittifak kararı alırdı. Özcesi Alevilerin üstüne üstüne gelen tehlikenin ne kadar büyük olduğunu CHP kongresi bir kez daha çok net göstermiş oldu.
Unutmayalım ki Kılıçdaroğlu CHP’nin başına, AKP-MHP faşist rejimi kurulsun diye getirilmiştir. Çok sık eleştirilen muhalefet biçiminin nedeni bu görevlendirme ile ilgilidir. Bu görev Baykal-Erdoğan, Büyükanıt-Erdoğan görüşmelerinde verilmiştir. Baykal’ın İnce’nin çıkışına ilk sert tepkiyi veren olması, Kılıçdaroğlu’na verdiği görevi sorunsuz sürdürmesini istemesinden kaynaklanmıştır. İnce sosyal demokrat olduğu için karşı çıkılmıyor, CHP görevini eksiksiz yerine getirsin diye karşı çıkılıyor.
Kılıçdaroğlu’nun AKP-MHP politikalarının içerde ciddi engellerle karşılaşmaması için CHP'nin başına getirildiğini şu pratik örnek de göstermektedir; Erdoğan, ekonomik sorunların, işsizliğin ‘terörle mücadele’deki harcamalardan kaynaklandığını defalarca itiraf etti. Kılıçdaroğlu hem kurultayda hem de ilk parti meclis toplantısında parti yönetimine ‘ekonomik sorunları, işsizliği topluma iyi anlatacaksınız, saray yönetiminin ülkenin zenginliklerini bir avuç insana peşkeş çektiğini anlatacaksınız, bu hükümetin paraları müteahhitlere verdiğini, geçmediğimiz köprü ve kullanmadığımız havaalanlarına ve hastanelere ödeme yaptığımızı kavratacaksınız’ mealinde konuştu. Kılıçdaroğlu ‘söz Kürt sorununu çözeceğim’ lafını da etti. Dikkat edelim devleti on sekiz yıldır yöneten adam, ekonomik sorunların kaynaklandığı yeri açıklıyor, ancak ana muhalefet ısrarla başka bir telden çalmayı sürdürüyor. Halkın en temel sıkıntımız dediği ekonomik problemlerin Kürt sorunundan kaynaklandığını anlatmayarak görevini yapıyor.
Kılıçdaroğlu CHP’si cumhuriyetin ikinci yüzyılını demokratik cumhuriyet yüzyılı olarak tasarlamış olsaydı ‘Kürt sorunu başta olmak üzere diğer tüm sorunlarımızı demokratik temelde çözerek büyüyeceğiz, ‘Ortadoğu'nun Japonya’sı’ olacağız’ der ve Kürtlerle savaşın nelere yol açtığını ne kadar paranın harcandığını, Kürtlerle barışmanın getirisini ayrıntılarıyla anlatırdı. Bir yanda Kürt sorununu çözme sözü veriyor öte tarafta soykırım politikalarının sürdürülmesi için gerekli tüm önemli kararların altına en başta o imza atıyor. Kürt soykırımı için tek bir laf etmiyor. Savaşa ne kadar para harcandığını söylemiyor. Bu politik tutumun Alevileri ilgilendiren boyutuna gelince iş biraz daha ciddileşiyor.
Alevilerin cumhuriyetle ilişkisi biraz, umut, biraz aldanma, biraz da hayal üzerine kurulmuştur. Bu nedenle Aleviler Dersim’i, Maraş’ı, Çorum’u, Sivas’ı tam okuyamamıştır. Alevilerin ‘bizi gericiler, faşistler katletti’ tespiti katliamlardaki devlet parmağını hep görmezden gelinmesine yol açmıştır. Bu yaklaşım ve izahat bugün devleti yönetenlerin daha önce Kemalist ordunun emrinde çalışan paramiliterler olduğu gerçeğini de karanlıkta bırakmıştır. Aleviler, saldırıların ve inkarın devlet icazetiyle planlı yürütüldüğünü yeterince açık tanımlayamamıştır. Bunun da nedeni iki yüzlü CHP politikalarının Aleviler içindeki etkisidir. CHP bugün nasıl ki muhalefet tarzıyla İslamcı faşist AKP-MHP rejimine meşruluk ve yasallık kazandırıyorsa, geçmişte de katileri devletle irtibatı olmayan bir güruh olarak anlatan, Alevileri buna ikna etmeye çalışan, devletin katliamcı ve inkarcı olmadığını ısrarla dilendirip gerçekleri saptıran asıl güç olmuştur. Nasıl ki Kılıçdaroğlu CHP’si halkın, Kürt soykırım politikalarının yol açtığı sorunları görmesini engelliyorsa, Alevilerin ‘Kılıçlı Hutbe Rejiminin’ kendileri için yarattığı tehlikeyi görmemelerini engellemek için de elinden geleni yapıyor.
Türk devleti, Selçuklu Osmanlı karşımı bir şeye dönüşmüştür. AKP-MHP, Selçuklu kabileciliğiyle milliyetçiliği, Osmanlı İslamcılığıyla da işgalciliklerini yağlıyorlar. Aleviler yeni rejimin kendileri ile Selçuklu-Osmanlı politikaları temelinde ilişkilenmek istediğini görmek durumundadır. Bunun anlamı fiziki katliamlardır; İçerdeki ve dışarıdaki dinci çeteleri motive etmek için araç olarak daha çok kullanılmaktır.
Aleviler, adı da kalmamış laik cumhuriyet hayalinden artık kurtulmalıdır. Hiçbir zaman olmayan laikliğin bu şartlarda CHP ile geleceği hilesine aldanmaya da son vermelidir. Selçuklu, Osmanlı düzenlerinin güncel versiyonu mevcut rejime karşı, Baba İshak, Pir Sultan talibi olmaktan başka yollarının kalmadığını görmemelidir. En başta da Türkmen Aleviler bu gerçeği görebilmelidir.
Kısacası Türk devlet sistemi, Osmanlı emperyalizmi ve Selçuklu barbarlığı karışımı bir rejim olmuştur. CHP, son kurultayında bu dönüşüme evet diyerek onay vermiştir. Bu yeni savaşlar, katliamlar demektir. Alevileri bekleyen tehlike de buradan kaynaklanmaktadır.
Cihan EREN / Politika