Dersim soykırım kararının alındığı gün olan 4 Mayıs’ta Dersim’de gerçekleşecek konferansla soykırım ve sonuçları tartışılacak. Dersim’de yaşananlar planlı ve örgütlü bir soykırımıdır. Dersimliler sadece bu soykırıma karşı direnmeye çalışmışlardır. 1925, Kürt soykırımının başlangıcı ise; 1938, Kürt soykırımının kapsamlı bir biçimde pratikleştirilmesidir. Dersim’de yaşananlar sadece katliamla açıklanamaz. Dersim’le ilgili hazırlanan raporlar ve uygulamalar tamamen bir soykırımı ortaya koymaktadır. İlk önce fiziki soykırım yapılmış, bunun üzerinden de kültürel soykırım gerçekleştirilmiştir. Ulus-devlet soykırımları esas olarak bu iki soykırım yönteminin uygulanmasıyla pratikleştirilmektedir. Zaten Dersim’de yaratılan sonuçlara bakıldığında amacın tamamen soykırım olduğu çok iyi anlaşılmaktadır.
Şark Islahat Planı’nın en temel hedeflerinden biri Dersim’dir. Dersim’le ilgili raporlar, Dersim’de bir soykırım yapmayı düşündükleri, planladıkları ve uygun bir ortamı beklediklerini göstermektedir. Zaten Dersim çıbanbaşı olarak görülmektedir. Dersim’i "terbiye" etmeyi temel hedef edinmişlerdir. Ulus-devlet için hiçbir bölge, hiçbir yer, hiçbir konuda kendi iradesini ortaya koyamaz. Bu nedenle yüzyıllar boyu devletin girmediği, otonom yaşamını sürdüren Dersim hedef alınmıştır. Böylece Dersim’in özgür ruhu ezilmek istenmiştir.
Kapitalist modernite ve ulus-devlete kadar iktidar için esas alınan, bulunduğu alanın kendi egemenliği altında olmasıdır. Söz konusu devlete bağlı olduğunun gösterilmesidir. Ulus-devletle birlikte bu bağlılıklar yeterli görülmemiştir. Hiçbir yerel otoriteyi tanımadığı gibi, devlete dayanak olan ulus dışında diğer ulusların ortadan kaldırılmasını hedefler. Bu açıdan kapitalist modernite bir ilerleme ve ilericilik değil, gerici ve soykırımcı bir sistemdir. Feodalizm eleştirilebilir, sömürücü ve baskıcı bir sistem olarak aşılması için mücadele edilir, ancak feodalizmi aşıp kapitalist sisteme ulaşmak ilericilik değildir. Farklı halkları yok etmenin ve toplumu dağıtmanın neresi ilerici olabilir?
Dersim Soykırımını anlamak için her şeyden önce kapitalist modernite ve ulus-devleti iyi anlamak gerekir. Bu anlaşılmadan soykırım ve yapılan suç anlaşılamaz. Hatta soykırımcı ulus-devlete karşı direniş gerilik; ulus-devletin bir halkı yok etmesi ve toplumun iradesinin kırılması ilericilik olarak görülür. Nitekim devletin uygarlık götürdük diye ifade ettiği bu soykırımı, 38 soykırımının yarattığı ve yetiştirdiği "Tuncelililer" ilericilik olarak görmüşlerdir. Hatta devletin bu soykırımına karşı direndi diye Seyid Rıza geri görülmüş ve suçlanmıştır. Kamer Genç bir soykırım çocuğudur. Devletin Dersim’e uygarlık dediği soykırım sistemini getirmesinden memnundur. İşte soykırımcı devletin toplum üzerinde yürüttüğü bu ideolojik savaşa ve yarattığı algıya karşı mücadele etmeden soykırım gerçeğini gözler önüne serip ona karşı mücadeleyi açığa çıkaramayız. Bu açıdan kapitalist modernist paradigmayı aşıp demokratik modernite paradigmasını anlamak lazım.
Dersim, aslında Kürdistan'da özgürlük ruhunun en güçlü olduğu yerdir. Nasıl ki bir zamanlar Avrupa’da Germen özgürlük ruhu var olmuşsa, Kürdistan ve Ortadoğu'da da Dersim bir özgürlük ruhu ocağı olmuştur. İşte kapitalist modernite gibi ulus-devlet otoritesi dışında hiçbir irade tanımayan bir paradigma tabii ki Dersim’i kendisine en büyük düşman görecektir. Faşist otoriter zihniyetin özgür ruh düşmanlığıdır bu. Seyid Rıza, özgür ruhlu bir insan olarak idam edilene kadar da bu faşist otoriter zihniyet karşısında şaşkındır. Biz ne yapmışız ki; bu kadar da zulüm olmaz yaklaşımı içindedir. Ulus-devlet zulmü ve gericiliğini anlayamadığı için çok şaşkındır. Çünkü böyle bir şeyle bu gelenek hiç karşılaşmamıştır. Devletin egemenliğini kabul ettikten sonra yerel otoriteye, yani toplumun yaşamına karışılmamıştır. Kapitalist modernite ise yediğinden içtiğine, inancına, oturmasına, kalkmasına kadar toplumların yaşamına karışan ve yönlendiren bir sistemdir. İşte ilericilik denilen de budur.
Dersim tertelesinin esas amacı da bu özgürlük ruhunu ortadan kaldırmaktı. Diğer alanlara kötü örnek olacak bu özgürlük ruhunun kökü kazınmalıydı. Tüm öldürülmeler ve bombalamalar bu ruhu öldürmek için yapılmıştır. Bu nedenle özgürlük ruhuyla direnenler katledilmiş, bu katliamın üzerinden de bu özgürlük ruhu karalanmış; amiyane deyimle tu kaka edilmiştir. Seyid Rıza ve o zamanın Dersimlileri özgür ruhludur. Ruhlarına devlet girmemiştir. İtaat etme zihniyeti beyinlerinde yoktur. İşte Dersim tertelesi en başta da bu ruha yöneliktir. Bu gerçeklik anlaşılmadan bu soykırımın etkileri atılıp yeniden özgür Dersim ruhuna ulaşılamaz.
Dersim konferansı bu terteleyi tartışacak; bu soykırımı açığa çıkaracak; bu soykırımın dünya insan hakları mahkemesine taşınmasını sağlayacak. Bunlar önemlidir. Soykırım suçlarının mahkum edilip cezalandırılması önemlidir. Ancak esas amaç Dersim’in özgürlük ruhunu açığa çıkaracak bir bilincin yaratılmasıdır. Dersim’in özgürlük ruhunu yaratacak bu bilinç açığa çıkarılırsa o zaman Dersim Soykırımına doğru bir yanıt verilmiş olur.
Kuşkusuz Dersim Soykırımına verilecek en iyi yanıt ise Dersim’in demokratik özerkliği temelinde Kirmançkî ve Kurmancî’nin eğitim dili haline getirilmesidir. Dersimliler hem inançlarını, hem de kendilerini yönetmeyi kendi dilleriyle ve kültürleriyle sürdürmeleridir. Ne zaman bu sağlandığında Dersim Soykırımı tümden yenilmiş ve Dersim özgürlük ruhu hakim kılınmış olacaktır.
Dersimlilerin tarihlerinde en onur duyacakları şey bu özgürlük ruhudur. Dersim, tarihinde hep özgür ve özerk yaşamıştır. Devlet kendi özgür ruhuna ve özerkliğine karışmadığı müddetçe devleti kendine sorun yapmamıştır. Çünkü devlet dışı toplum olarak kendi yaşamını kendisi sürdürmüştür. Bu nedenle dışındaki işler kendisini çok ilgilendirmemiştir. Aslında devletin ortaya çıkmasından sonra da dünyanın birçok yerinde topluluklar böyle yaşamıştır. Devlet sadece belli merkezlere ve çevresine hakim olmuştur; ticaret yollarını kontrol etmiştir. Bunun dışındaki alanlarda halklar, topluluklar kendi yaşamlarını kendileri örgütleyip yaşamışlardır. İnsanlık tarihinde kapitalist modernite sahneye çıkana kadar toplulukların kendi kendini yönetmesi esas bir durumdur. Bir tür devlet+demokrasi formülü biçiminde yaşamışlardır.
Ulus-devlet, merkezi devlet otoritesi dışında hiçbir iradeyi kabul etmemiştir. Ulus-devlet özü itibariyle faşist ve demokrasi düşmanıdır. Demokrasi, halkın yönetimi demektir. Bu da yerel demokrasi demektir; yerelden toplulukların kendini yönetmesi demektir. Ulus-devlet ise yerel demokrasiyi kabul etmez. Tüm bireyleri devletin üyesi olarak görür. Aslında ilk çağ köleleri gibi bir kölelikle devlete bağlanmak ulus-devleti ifade eder. Ulus-devletin vatandaş olarak tanımladığı birey, ulus-devlete kölece bağlılığı ifade etmektedir. Ulus-devlet tek toplum tanır. O da ulus-devlet toplumu dediğimiz üst toplumdur. Ulus-devlet, kendini köy ve mahalleye kadar örgütleyerek bir ulus-devlet toplumu yaratır. Bu toplum esas toplumdan ayrıdır. Hükmetme üzerine kurulmuş devlet toplumu, yani üst toplumdur. Bu toplum, demokratik olan alt toplumu tanımaz, onu dağıtır. Onu dağıtır ki, kendi karşısında güçsüz olsun, direnmesin ve kendine tam boyun eğsin.
İşte 38 Soykırımıyla bu hedeflenmiştir. Bu zihniyeti yaratmak için özgür ruhlu olanları Dersim dışına sürmüştür. Özgürlük ruhu kalmayan topluluklar içinde iradelerinin tümden kırılması sağlanmaya çalışılmıştır. Öte yandan yatılı bölge okulları, devlet okulları ve üniversitelerle özgürlük ruhu bitmiş "Tuncelililer" yaratılmaya çalışılmıştır. Dersim’de okuma oranının yüksekliği bununla ilgilidir. Böylelikle devletçi ve Türkleşmiş bir Tunceli yaratılmak istenmiştir. Artvin’de de önemli bir Gürcü nüfusu vardır; orası da aynı anlayışla Türkleştirilmek için okuma oranının en yüksek olduğu yer haline getirilmiştir. Aslında Hakkari ve Çukurca da böyle ele alınmış, ama başarılı olunamamıştır.
Soykırım kararının alındığı 4 Mayıs’ta Dersim’de yapılacak konferans çok önemlidir. Bu açıdan Dersim belediyesi önemli bir görev üstlenmiştir. Soykırımın yapıldığı Dersim’de bu zihniyet ve uygulamalara karşı konferans yapmak bir yönüyle de bu terteleye meydan okumak anlamına gelmektedir. Kuşkusuz Türk devleti Dersim ruhunu öldürmek için çok çaba harcamıştır. Ancak bu özgürlük ruhu yüzyıllar içinde köklerini o kadar derinliklere salmıştır ki, kökten sökmek, yani kök kazımak mümkün olmamıştır. Hüseyin Cevahirler, Ali Haydar Yıldızlar, Sakine Cansızlar bu özgürlük ruhunun çocukları olarak soykırıma başkaldırmışlardır. Şimdi Dersim meydanına dikilen dimdik duruşuyla Seyid Rıza heykeli bu dimdik duruşuyla bu büyük devrimcilerin ruhunun sembolüdür. Dersim konferansı bu dimdik duruşlu özgürlük ruhuyla Dersim Soykırımını tartışacak ve Dersim ruhunun öldürülmeyeceğini ortaya koyarak soykırımı mahkum edecektir.
Kuşkusuz soykırımı mahkum etmek Dersim’in özgür ve özerk yaşamını, kendi inancı, dili ve kültürüyle gerçekleştirmekle mümkün olacaktır. Bu açıdan tüm konferansların ve mahkum etmelerin amacı özgür ve özerk Dersim’i yaratmak olmalıdır.
M.DELİLA