Milliyetçi, dinci ve cinsiyetçi ulus devlet zihniyeti, önce Ermeni, Rum, Êzîdî ve Süryani, Keldanî halkları soykırımdan geçirir. Türk ulus devlet inşası sonrasında ise Türk olmayan halklar Türklük sözleşmesi gereğince soykırıma tabii tutulurlar. Tekçi ulus devlet zihniyet sahipleri Koçgiri, Şeyh Said, Ağrı, Zilan ve Dersim’de Kürtlerin soykırımını gerçekleştirerek herkese Türk, herkese Sünni İslam’ı dayatırlar.
Ulus devlet zihniyeti 1925 Şark Islahat Planı ile hem Kürdistan’ın sömürgeleştirilmesi uygulaması içinde olur. Hem de soykırım yapacağını resmi belgeye dönüştürmüş oluyordu. Bu kapsamda önce Ağrı ve Zilan’da Kürt soykırımını, Dersim’de ise Kürt-Alevi soykırımını yapar. On iki yıl boyunca hedefi, kapsamı, kültürel ve sosyal politikaları, idari ve siyasi amacı sömürge hukuku ile belirlenen soykırım; 4 Mayıs 1937 Bakanlar Kurulu Kararı ile uygulanır.
Dersim Soykırımı; Kürt soykırımı olmanın yanında, o coğrafyada yaşayan Kürt-Alevi inancının kutsal mekanlarını, tarihi sosyal ve kültürel değerlerini ortadan kaldırmanın, kadın ve ekolojik kırımı da kapsayan vahşi uygulamalar bütünüdür.
Dersim’de Kirmanckî ve Kurmancî lehçelerini konuşan Raya Heqî inanç sahibi Kürtler yaşıyordu. İnancın ritüel ve sembollerini kendi Kurdî lehçelerinde anlamlandıran, sosyal ve kültürel değerlerini yapım ve yaratım faaliyetinde yaşatan bu halk, devlet ve iktidar dışı insan komünalitesine sahipti. Hiyerarşi dışı dikey olmayan yatay örgütlülüğü ile tarih boyunca hem devletçi-iktidarcı sisteme karşı tarihi direnişçi çizgiyi temsil ediyordu. Hem de anacıl toplumun ahlaki ve politik değerlerini insan toplumsallığında özgün ve özerkçe yaşıyor, yaşatıyordu. Bu nedenle inanç sahipleri zaten tarih boyunca hep saldırı altındaydı.
Ulus devletin milliyetçi, dinci ve cinsiyetçi zihniyeti; hem insan toplumsallığının bu komünalitesini, hem inancı ve inancın sosyal kültürel değerlerini “çıban başı” görmüş, topyekûn ortadan kaldırmayı hedeflemişti. Raya(Rae) Heqî inancı iktidara bulaşmadığından kirlenmemiş, kirletilmemişti. Kadın özgürlükçü, demokratik ve ekolojik anlayışıyla devlet ve iktidar karşıtı inanç sahipleri hem Kürt, hem devlet dışı toplumsallığı yaşattıkları, hem de Semavi Dinler dışı doğal inanca sahip oldukları için vahşice soykırıma tabii tutuldular. İslam’ın kadını düşüren zihniyetince hareket eden Türkçü-Sünni İslam zihniyeti, dili, kültürü ve inancı yaşayan ve gelecek nesillere taşıyanın kadının direnişçi çizgisi olduğunu bildiğinden, kadın kırımı ile işe başlar. Paylaşan, dayanışan, ortaklaşan, ailesini ve aşiretini adalet, özgürlük ve sevgide buluşturan, kapsayan, kucaklayan ve her şeye sevgisini katan kadını toplumun gözünde düşürme, inancı ve inanç değerlerini ve Dersim’de yaşayan Kürtleri itibarsızlaştırma, karalama ve kriminalize ederek soykırım öncesinde toplumu ikna etmeye çalışarak soykırımı gerçekleştirirler.
Dersim, Özerk Eyalet olması yanında Raya-Rîya Heqî-Kızılbaş inancına sahip Kürtlerin yaşıyor olması soykırımın temel nedenidir. Bu nedenle sadece fiziki bir ortadan kaldırma değil, aynı zamanda da sosyal, kültürel, siyasal, ekolojik ve kadın kırımını kapsayan ulus devlet barbarlığının yirminci yüzyıldaki en vahşi soykırımıdır.
Dersim Soykırımı; vahşi uygulamaları yanında, aynı zamanda Kemalist sistemin bellek kazıcı, ideolojik aygıtlarıyla yeni bir kimlik ve yeni bir kişilik oluşturmanın da laboratuarıdır.
Almanya ve İngiltere başta olmak üzere dönemin emperyalistlerinin her türlü ateşli silahın yanında kimyasal silahları da satarak, çıkara dayalı ilişkiyi esas almış, azami kâr ve iktidarları için Kemalist devletin soykırımının suç ortaklarıdır.
Kürtlerin ölüm sessizliğine mahkûm edilmelerine, kimliklerine ve tarihi hakikatlerine yabancılaşmalarına, Kürt- Raya (Rae)-Rîya Heqî insanında özgüven yitimine, düşürülmüş kişilik ve kimliğe, egemene, onun kimliğine ve kültürüne öykünme ile devam eden ağır siyasal, toplumsal, kültürel, doğa ve kadın kırımıdır Dersim Soykırımı.
Türk Ulus Devleti’nin militarist Kemalist zihniyetinin Kürdistan ve Raya Heqî karşıtı bu yüz yıllık jeo-stratejisi değişen hükümetlere rağmen değişmeyen zihniyeti olmuştur hep. İdeolojik, siyasal, kültürel, dilsel ve dinsel kuşatma altındaki Kürtler yirmi birinci yüzyılda bile soykırımla karşı karşıyadırlar.
Soykırımın bu gerçekliğine karşın amacına uygun örgütlü mücadeleyi gerçekleştiremediğimiz için siyasal, kültürel, sosyal, inançsal, kadın ve doğa kırımı devam ediyor. Elbette ki kınayacağız, lanetleyeceğiz. Ve asla unutmayacağız, unutturmayacağız. Ancak bunların yetmediğini aradan geçen 83 yılın büyük yıkımından biliyor olmalıyız. Artık çok daha bilinçli, çok daha örgütlü mücadele ile süreci karşılayan olmak durumundayız. Bu amaçla;
1- Devletin yüzleşmesi ve özür dilemesine dönük uluslararası çalışma.
2- Soykırımla hesaplaşmaya dönük çalışmala.
A- Kürt kimliğine, diline ve kültürüne sahip çıkmak. Ana dilimizle konuşma, yazma ve okumayı esas almalıyız.
B- Anadil eğitimini kurumsal kimliğine kavuşturan çalışmalar.
C- BM’de devletsiz halkların siyasi statüsü hakkını elde etmeye dönük siyasal ve diplomatik çalışmalar.
D- İnancın ve kültürün hem taşınmasında, hem de yaşatılmasında tarihi rol oynayan Ocax sistemini yürütmenin koşulları kalmadığından komün, meclis ve kongre tarzı örgütlenmeler üzerinden inancımızı, kültürümüzü ve dilimizi yaşatan örgütselliği sağlamalıyız.
E- Sosyal Bilimler Akademisinde dilsel, inançsal ve toplumsal hakikatimize dönük araştırma ve incelemeler yapmalıyız.
Devletsiz bir halk ve iktidara bulaşmamış inanç sahipleri olarak devletin asimilasyon politikaları sonucu dilini, kültürünü ve inancını gelecek kuşaklara aktarmamanın neden olacağı geri dönülmez dilsel, kimliksel ve kültürel kırımla karşı karşıyayız. Devletin soykırımına karşı çıkmanın yanı sıra devletçi zihniyetin bizden çaldıklarını, el koyup götürdüklerini yaşatmaya çalışmak hem insani, hem de vicdani olandır.
Dersim’in kendi hakikati ile buluşması, tarihi direnişçi kimliğine sahip çıkması, kültürünü ve dilini yaşaması ve yaşatması soykırım karşıtı bizler için en temel ilke olmalıdır.
kaynak; Y.Ö.Politika