“Engin, Ayaz ve Nupelda;
sizinle Munzur artık 43 gözedir.”
Munzur; masumiyetin en net efsanesidir. Ancak hikaye TC Kültür Bakanlığının tabelasına yazdığı gibi değil. Bu tümüyle İslami ritüele uygun bir künyedir, yani Müslümanlaştırmanın başka boyutu. Kadim hikaye kısmen böyle rivayet edilir.
“Munzur bir çobandır, iki kurt ile yaptığı anlaşmadan sonra gelip ağasına (İbrahim peygamber) koyun istediklerini söyler, ağası da kurtlara nasıl güvendiğini kızarak “git sağ bırakmışlarsa sürüyü ne isterlerse ver”, Munzur geri gittiğinde sürünün tamamının sağ olduğunu kurtların ikrarında durduğunu görür. Sözünde kabil kalan Munzur koyunu seçin der. İçlerinde Munzur’un yedi yıldır kuzlamayan koyununu seçerler. Munzur koyunların hepsini sağ getirince ağası şaşırır ve bunda bir ermişlik olduğu kanısı ile koşar Munzur’un elini öpmeye. Munzur her koştuğunda dökülen süt su olur fışkırır, kırkıncı adımda sırra kadem basar. O gün bugündür masumiyetin timsalidir. Zira Munzur kurtlar ile ikrarında kalmıştı, ancak ağası ona inanmamış ve ve kızmış hatta kırmıştı. Gerisini belgeselden bakabilirsiniz. (“Munzur Akmazsa” Nezahet Gündoğan)
“Bütün savaşları dövüşemeyecek kadar korkak olan; bu yüzden de kendileri adına dövüşmek için dünyanın gençlerini cepheye süren hırsızlar çıkarır.” Emma Goldman
Bu tespiti milyon defa söyleyerek savaş kaçkınlarının silah tüccarlarının, mayın üreticilerinin gözüne sokmak gerek. Munzur kurtlar ile anlaşmasına uymuştu. Kurtlar koyunlara kıymamıştı, ya şimdi; bu zamane kurtlar ne kadın ne çocuk ne doğa ne ırmak bıraktılar.
Coğrafyamızda cirit atan bu savaş sarhoşları kıyımladıkları ile kalmadılar, geride pisliklerini bıraktılar. Toprağın altında mayın üstünde bombalar ve dağlara ormanlara saldıkları zehirli, gazlar, böcekler ve ırmaklara siyanürle hem doğamızı hem insanımızı katletmeye devam ediyorlar.
Dersim Pulir (Ovacık) iki büyük olayla bu günlerde hepimizin insan yanımızı ayrımsız yaraladı. Engin Eroğlu, Ayaz ve Nupelda kardeşler ile sarsıldık. Uzaktan acının izdüşümlerini bütün sancıları ile çektik. Tedirginiz, kuşkulu ve güvensiziz. Savaş gerçekliğini biliyoruz, ancak ahlaksızca dövüşülüyor. En masum değerler parçalanıyor bu savaşta. Ağıtını kim yakacak, şiirini kim yazacak, hangi tanrı bu çocukların anne babasından af dileyecek?
Kuşkusuz bu iş devletin ayrımcı ırkçı dinci tutumunun yaptırımına bağlıdır.
Söz konusu Dersim olunca devletin yüzlerce yıllık devşirememe hırsı intikam duygusu ile ayyuka çıkıyor.
“Kırmızıyı sevmek” adlı kitabımdan;
“Çocuklara bir oyun borcum var
Artık uzamayacak boyum
Ayaklarım mayın tarlasında,
Gözlerim Halepçe, saçlarım Sivas’ta
Çocuklar bana bir ayak verin
Size bir oyun borcum var”
(Politika)