Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Sıdıka Avar’dan günümüze ne değişti?

Sıdıka Avar’dan günümüze ne değişti?

15 Temmuz 2019, 08:55

"Sıdıka Avar Elazığ, Dersim ve Bingöl isyan bölgesinde aktif çalışan ve neredeyse 20 yılını katliam bölgesinde geçiren biri olarak Kürt kültürel soykırımı gerçekleştiren eğitim ordusunun generalidir."

Elazığ Kız Enstitüsüne atanan İstanbul-Cihangir doğumlu kadın bir öğretmenin, yani Sıdıka Avar’ın “Dağ Çiçekleri” kitabını bir kez daha okuma fırsatım oldu. Dersim soykırımı sonrası 1939 yılında bölgeye (Elazığ’a) atanan Sıdıka Avar kendi anılarından derlenen bu kitabından günümüze devletin bölgeye ilişkin politikalarında ne değişiklik oldu? Diye bir karşılaştırama yapmak ve geçmiş tarihten ders çıkarmak açısından önemli bir belgedir.

Sıdıka Avar Elazığ, Dersim ve Bingöl isyan bölgesinde aktif çalışan ve neredeyse 20 yılını katliam bölgesinde geçiren biri olarak Kürt kültürel soykırımı gerçekleştiren eğitim ordusunun generalidir. Kız çocuklarının kılık kıyafetlerinden işe başlayarak beyin yıkama faaliyetlerini büyük bir istek ve şevkle yerine getiren bir misyonerdir. Atatürk tarafından ‘Türk misyoner’ göreviyle bölgeye görevlendirildiği ve kendisini de bir ‘Türk misyoneri’ gibi görev yapma teması anılarında belirtilmektedir.

Sıdıka Avar’ın en önemli marifeti Dersim soykırımı sonrası sağ kalan ‘kılıç artıkları’ olarak tabir edilen başta yetim çocuklar olmak üzere küçük yaştaki kız çocukları evlerinden alarak okullarda eğitip Türkleştirmektir. Bu okullar bir değirmen gibi adete tane tene öğüterek küçük kız çocuklarından yeni bir kimlik ve kişilik yaratmıştır. Soykırımdan arta kalanları asimilasyon faaliyetleriyle tamamlamıştır.

Bu okullar sıradan eğitim okulları değildir. Askeri kışlada verilen tekmile benzer bir tekmil sistemi geçerli olmakla birlikte, çocuklar da birer asker gibi hazır ol vaziyetinde esas duruşta

“Türk çocukları, Türk çocukları

Gözler ileri, başlar yukarı

Yarınki hayat yurt ufukları

Her şey sizindir Türk çocukları” marşı ile karşıladıkları dönemin müfettişi Abdullah Alpdoğan’ın istemi üzerine kurulan okullardır.

Kışla okullarına öğrenci bulmak için jandarma birlikleri köylere dağılır ve çocukları zorla okullara getirilermiş. Sıdıka öğretmen bu toplama işinde “köylüler jandarmadan korkuyor ben toplarım” diyerek gönüllü bir şekilde at sırtında gezmedik dağ, gidilmedik köy ve mezra bırakmaz. Sıdıka Avar’ın eğitim yöntemleri, yönetme anlayışı ve çalışma tarzı asimilasyon çalışması için eşsizdir. Eğitimin generali Sıdıka Avar’ın yanında birde askeri general ve aynı zamanda bölgenin celladı Abdullah Alpdoğan vardır. Harıl harıl işleyen iki kışla. Biri eğitimin kültür kışlası diğeri askeri kışla. O dönemde bölgenin kaderini belirleyen iki kurum ve iki kişi.

4. Umum müfettişi Abdullah Alpdoğan ise Elazığ, Tunceli ve Bingöl isyan bölgesinin komutanı ve tek yetkili paşasıdır. “O paşa ki, TBMM yetkilerini taşıyor. O bölgede ipe çekme ve ipe çekilecekleri af etme yetkisi var”. Bu paşanın en önemli görevlerinden biri de bu okulları denetlemesi ve tekmil almasıdır. Sadece okulla da sınırlı kalınmaz mezun olduktan sonrada bu kız çocukların yaşamları gözetim altındadır. Kim kiminle evlenmiş, nereye yerleşmiş, ne işle meşgul oldukları hakkında adeta adım adım izlenilerek Türkleştirme politikası titizlikle uygulanmıştır.

O dönemin kız çocukları için kullanılan “nihayet insan yavrusu” sözünden, bu dönemin “Kürt’te olsa” diyen Erdoğan’ın sözü arasında ne farklılık var acaba? Mantık ve zihniyet açısından ne kadar da benzerlik taşıyor. Sadece söyleme biçimleri farklı. Uygulamaları arasında da bir farklılık yok. “Şakilikten teröristte terfi edilmiştir” Öldürdüklerini öldürüyor öldürmediklerini de uşak yapmaya çalışıyorlar. Katliam döneminden kalma baki devlet politikaları, uygulamaları, yöntemleri değişmemiştir. Bu topraklarda acı hiç dinmemiştir. Katliamlara yenileri eklenmiştir. Akşam havadislerinde öldürdükleri “terörist” bilançosu vermek hava durum raporu okumak gibi bir şey olmuş.

Yakın geçmişte 2 Temmuz’da Sivas-Madımak katliamının yıldönümü anması vardı. Yakılan canları saygıyla anıyorum. Yaptıklarımız sadece anmayla sınırlı kalmaması gerek. Alevi coğrafyasına devletin yaklaşımlarını yıllar önce Sıdıka Avar’dan okuduğumuzda tüylerimiz diken diken olmaktadır. Madımak Alevi katliamına devletin verdiği tek bir cevap vardır, o da zaman aşımıdır. Başka ne beklenilir ki. Cellattan merhamet beklemek pek de gerçekçi bir beklenti değildir.

Dönem eski dönem değildir elbette. Aleviler örgütlenmişlerdir. Büyük bir entelektüel güç oluşturmuşlardır. Tarih bilinci edinmişlerdir. Katliamları, kıyımları, soykırımları ve asimilasyonları yaşayarak tarihe tanıklık etmişlerdir. Yapılması gereken tek şey mücadele etmek, devletten hesap sormaktır. Sadece geçmişin acıları üzerine ağıt yakmak, Gurbette hasret türküleri söylemek, acı geçmişimizi yad ederek katliamları anmak yetersiz bir yaklaşımdır. Demokrasi mücadelesinde en ön saflarda yer alarak, pratik süreçlerin öncülüğünü yaparak, Alevi kimliğimizi, Kürt kimliğimizi özgürce yaşamak için demokratik toplumun inşasını gerçekleştirmek en temel görevimiz ve yaşam gerekçemiz olmalıdır.

Rauf Karakoçan / Y.Ö.Politika

Bu haber 480 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Boksör İsmail Özen, Almanya’da spor, medya ve iş dünyasında tanınan bir isi..