Yirmi yıla yakın süredir iktidarda olan AKP ve son birkaç yıldır birlikte kötülük katsayısını arttırdığı ortağı Ergenekon, son virajda dikiş tutturamamaktadırlar. Bu nedenle tehditten yalvarmaya varan geniş bir yelpazeden kendi bekaları için oy dilenmeye, daha doğrusu zorla almaya dair ciddi bir çaba sergilenmektedir.
Bu çaba içerisindeki en önemli kalem ise HDP’nin kaybetmesine odaklıdır. Buna iki sebepten ihtiyaçları var: Birincisi Kürtlerin kolay imhası için, eskiden olduğu gibi HDP’yi de bir bölgeye sıkıştırıp, izole bir biçimde imha etmek; ikinci ve bağlantılı olarak bir daha HDP’nin bileşenleri olan ötekilerin iktidar alanına yaklaşmamalarını sağlayacak sistem değişikliğini iyice oturtmak.
Dolayısıyla bu seçimler yerellikten öte gerçek anlamda beka sorunu ile ilgilidir. Bunun anlamı AKP-Ergenekon başarılı olmazsa onların bekasının tehlikeye gireceği, başarılı olurlarsa da demokrasinin bekasının uzun bir dönem tehlikede olacağıdır. Demokrasinin mevcut konumdaki tek dayanağı ise büyük ölçüde Kürtler ve Aleviler olacağı için AKP-Ergenekon koalisyonunun başarılı olması durumunda ilk hedef alacağı kesimin yine bunlar olacağıdır.
Kürtlere karşı yürütülen savaş ve Alevilere karşı yürütülen asimilasyon ve ayrımcılığın dozu arttığından bedeli de hayli ağır bir fatura olarak geri dönmüş durumda. Türkiye’de ırkçı beyin yıkmadan geçirilenlerin desteğiyle yürütülen özel savaşın maliyeti, artık bu kesimleri de etkilediğinden bekaları tehlikededir.
Diğer kimliklerinden devşirilen bu büyük yandaş kitlenin inşasında ilki Türkleşmeyen ve Müslümanlaşmayanlara yönelik uyguladıkları aleni vahşet, ayrımcılık ve baskı ile tehdit etme; ikincisi de bununla birlikte iş birliği yapanlara verilen rüşvet ağları kullanılmaktadır.
Bugüne kadar Türkiye’de yapılan katliam ve soykırımlardan faydalandırılan bu yağmacı anlayışa adapte olmuş kitlelere kimse nedense ses etmemektedir. Kürt, Alevi, Ermeni ve Rumların mallarına çökenlere, Mesela Maraş, Erzurum, Sivas, Erzincan, Trabzon, Konya, Elazığ, Malatya şimdilerde özellikle Urfa, Antep, Adıyaman’daki dinci ve ırkçı dokunun, Dersim’e özgü inşa edilen anti-Kürt Zazacılık projesinin nasıl oluştuğu hiç sorgulanmamaktadır. Bu geniş yandaşlık ekonomisinden nemalananlar haliyle kim ölmüş, kim katliama uğramış ile ilgilenmediklerinden, doksan yıllık Gayri-Müslüm, Kürt ve Alevi zulmü bu zeminde devam ettirilebilmiştir. Tam da bu nedenle mallarına çöktükleri bu kitlelere yapılan zulüm oya çevrilebilmektedir. Çünkü bilinçaltında mallarına çökülenlerin güçlenmesi kendileri açısından bir tehdit oluşturmaktadır.
Eskiden sadece seküler ırkçı Kemalistler kaymağı götürürken, şimdi “sonradan görmelik” denen daha ucuz bir biçimde İslamcı-Türkçü ve yağmacı bir ekip söğüşlemektedir. Ama her durumda kim gelirse gelsin yandaşlaştırılmış ırkçı geniş bir kitle bu işbirliğinden ve buradan el konmuş başkalarına ait olan ve herkese ait olması gereken kamusal kaynakları, sorgulamadan ve hakketmeden kullanmayı alışkanlık edinmiş, demokrasi ve diğer hiçbir şey için mücadele etmeden bu ortamdan nemalanmayı hak bilmiş, bu haliyle şişmiş ve de zehirlenmiş bir kitle el altında tutulmaktadır.
Bütün bu diktatör ve mafya karışımı iktidarlar da hakketmedikleriyle beslenmeye alıştırılmış bu kesime dayanmaktadır. Milliyetçilikleri okşandığında, bunun içerideki anlamı hem yeni haksız, adaletsiz ve hukuksuz yağmadan -el konan mal-mülkten öte, mesela işe alımlar, kamusal kaynaklardan faydalanma, işte ilerleme yani terfi, prestijli pozisyonlar, ihaleler veya iş kurma gibi daha da çoğaltılacak maddelerle- nemalanma anlamı çıkmaktadır. Çünkü sahip olduklarının çoğunu aslında hakketmediklerini, bu hukuksuz mafyatik yönetim anlayışı ile elde tuttuklarını biliyorlar. İşte bu nedenle bu her açıdan kayıtsız-şartsız ırkçı Türk-İslamcı anlayışa sıkı sıkıya bağlı kalmaktadırlar.
Bu seçimlerde AKP-MHP-Ergenekon’un bekasını tehdit eden şey, günümüzdeki konumda onların da çıkarına dokunacak kadar ekonomik bir kaybın meydana gelmiş olmasıdır. Bu iki anlamda mevcudiyetini korumaktadır. İlki, Kürt karşıtı savaşta, Kürtlerin büyüyen mücadelesi karşısında daha çok kesenin ağzını açmak zorunda kalınması nedeniyle tükenen kamusal ve mali kaynaklar, ikincisi ise hiçbir engelleyici güç olmadığından alenen kamusal kaynakların yandaşlarca yağmalanması. Hiçbir ülke bu iki yıkıcı dalgaya karşı direnemez. İşte son dönemde AKP-MHP’ye karşı gelişen reaksiyon bu mali yıkımın onlara yansımasıdır.
Öte yandan ülkenin demokratikleşmesine ve normalleşmesine abanan HDP, Kürt hareketi ve Alevilerin alternatif olma hali de iktidarı gasp eden bu mafyatik iktidarı korkutmaktadır.
Sadece AKP değil, aynı zamanda burayı daha uzun yıllar işgal eden Ergenekoncu Kafkas ekibinin de korkusudur. Çünkü yıllardır korku ile gasp ettikleri bu alanı kaybetmeleri onların yüzyıllık suç tarihini de ortaya çıkaracağından AKP’den daha fazla kayıpları olacaktır. Çiller ve Mehmet Ağar’ın AKP ile sahne almasının nedeni budur.
Bütün çabaları, ülkenin tüm kaynaklarını seferber ederek, onlar için tehdit kıvamında olan HDP, Kürt hareketi ve Alevileri ortadan kaldırmak, Türkiye’de geniş yığınlarla birleşmesini engellemek; başarmazlarsa da mümkün olduğunca tüm suçu AKP’ye yükleyip, kendilerini her zaman yaptıkları gibi kurtarmak olacaktır. Bu nedenle el altından Truva atlarını orada burada ortaya sürmektedirler. Konya’da İslamcı, Dersim’de Komünist, Mardin’de Kürt Kökenli, Rize’de Gürcü, Laz kökenli Türkler piyasadadırlar. Levent Gültekin gibi dindar ve muhalif görünümlü Kürtler bu nedenle el altından manipülasyonlarla HDP’ye saldırmaktadırlar.
Sandıktan güzel bir cevap dileğiyle…