Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Dersim’in garip ‘komünist’inden açlık grevlerine

Dersim’in garip ‘komünist’inden açlık grevlerine

27 Mart 2019, 09:11

.''İlginç olan solun “s”sine bile tahammül edemeyen dinci-ırkçı iktidar, onu Kürt hareketinin önünde bir unsur olarak gördüğü için mi, her nedense ona asla ilişmiyordu.''

“Sosyal Adalet” kavramının “Komünizm propagandası” olarak algılanıp yargılandığı, “Komünistleri çağrıştırıyor” diye Ekonomistler kitabının toplatıldığı, Amerikalı yazar John Steinbeck, Fransız Anatol France’ın Komünist diye yasaklandığı cehalet curcunası, bir Faşist Türk devletir, bu. “Komünist değil, Atatürkçüyüm” diye bağırtıla bağırtıla yargılanan birçok yazar ve aydının, mahkum edilip hapse atıldığı ülke…

İnsanlar, bu yüzden Sosyalizm bulaşır diye gölgelerinden bile korkuyordu. Solcu olmak, devlet tarafından fişlenmek demekti ki, mazallah bu, sülale boyu iflah olmamak demekti. 1956 yılında Komünist, dolayısıyla casus diye adam bile astılar.

Sonra, 1961 Anayasası dayanak gösterilerek, birden bire her yerde sosyalizm, hatta komünizm bile tartışılmaya başlıyordu. Onca kalın zulüm altı yıllardan sonra, çok az kişinin, sosyalizmin ne demek olduğunu biliyordu. Ama modası tutmuş ve yayılıyordu.

“Sosyalist olmayana adam demezler” diye yazan dönemin fenomen yazarı Çetin Altan‘ın, günlük yazıları Sosyalizmin dersleri niyetine okunuyordu. Yüksek Türk sosyetesi de, yeni keşfedilmiş sosyalizme hücum ediyor, Sabahattin Eyüboğlu’nun öncülük ettiği moda ile sosyalizme yakın olma tertibinden lüks evler halı, kilim parçaları, yün çorap ve benzeri örgülerle dekore ediliyordu.

Atatürkçüler, tren kalkıyor önderimiz geride kalmasın telaşından, sol karşıtı Atatürk’ü bile sosyalist gösteriyor, sosyalistliğini anlatan makaleler, hatta kitap bile yazılıyor, Ermeni Ruhi Su da “Çanakkale destanını” ve “Atatürk kurtuluş savaşında” türküleri ile onun antiemperyalist yanını müzikleştiriyordu.

Herkesin sosyalizmi kendinceydi. Aydınlar sosyalizmi bütün üretim araç ile hizmetlerin devletleştirilmesi olarak anlayıp kendilerince bir kalıba sokuyor, renge boyuyor ve biçim veriyordu. Daha sonra, AKP çatısı altında dincilerle bütünleşip iktidarı ele geçirecek olan en alttakiler, solu din düşmanlığı olarak yayıyorlardı.

Ama buna rağmen, sosyalist Türkiye İşçi Partisi (TİP) 1965 yılında 14 üye ile parlamentoya girip rejime muhalefet ediyor, ama çok geçmeden işi karıştırılarak, parıltısı söndürülüyor. Sol paramparça savuruluyor. Bazı parçaları, 2000’lerde ırkçı, militarist Ergenekoncu, Kızıl Elmacı olarak karşımıza çıkıyordu.

Ergenekon’un iktidar ortağı olduğu süreçte, Dersim’in Ovacık kasabasında Mehmet Fatih Maçoğlu adındaki bir sağlık memuru, Komünist yaftasıyla belediye başkan adayı olarak öne çıkıyor ve seçiliyordu. İlginç olan solun “s”sine bile tahammül edemeyen dinci-ırkçı iktidar, onu Kürt hareketinin önünde bir unsur olarak gördüğü için mi, her nedense ona asla ilişmiyordu. O da, tek kasaba içi otobüsü ücretsiz, ring seferine çıkarıp dolaştırarak, daha sonra halka üretim için malzeme, gübre, traktör sağlayacağına boş araziye nohut, fasulye ekip ucuza satarak tek kendince ve kafasına uygun biçimde “sosyalist uygulamaya” geçiyordu. O, birini bir gün doyurmayı, sosyalizm sanıyordu.

Maçoğlu, şimdi Kürt hareketinin güçlü olduğu Dersim’de, rakip olarak Belediye Başkan adayı. Olabilir. Kimse, önüne çıkma, yolunu kesme hakkına sahip değildir.

Ama bir de, sol dünya görüşünün temel ilkeleri bir yana, bir yerde, köleci esarete karşı ulusal kurtuluş mücadelesi varsa ve bu savaşım harlanarak sürüyorsa, onunla dayanışmak, en azından ayağına bağ, köstek olmamak temel etik, ahlaki şarttır.

Onun önünden savaşım imkanını kaçırmaya çıkmak ise sosyalizm ve ilkelerine boş verme fırsatçılığı, dahası köleciliğin sür-git olmasına destektir. Barbarlığa şu da bu şekilde hizmet edenlerin, “ben dürüst ve gökten inen yağmur damlası kadar temizim, çıkar hesaplarından uzak, kamu çıkarına adanmış bir komünistim” deme hakkı yoktur. Böyle diyenler varsa, geçiniz!..

ESİRLERİN ÖLÜMLE DANSI

Onbinlerce esir Kürt, Türk zindanlarında tutuluyor. Kimsenin, zindan şartlarının iyileştirilmesi için, bunlardan vicdani ve ahlaki bir beklentisi yok. Çünkü bunlar, IŞİD (DAİŞ) dininden. Vicdani ve ahlaki değerleri yok ki, düşmanlarına da adil davransınlar.

Ama, Evrensel hukuktan doğan haklarını istiyorlar. Liderleri Abdullah Öcalan üstündeki, Moğolların esirlerine reva gördükleri zulmün tıpkısı olan tecridin kaldırılmasını istiyorlar.

Bu istek yıllardır tekrarlandığı halde, sonuç yok. Onun için, çaresizliğin çaresi olarak Kürtler içeride (zindan) ve dışarıda kitle halinde açlık grevinde. Milletvekili Leyla Güven beş aya yakın zamandan beri açlıkla düello ile seslerini IŞİD anlayışı ve kör vicdanında. O ve pek ve çok Kürt, ölüm sınırında, yerde halsiz yatıyor.

Bugün bir açıklama geldi. Zindanlarda 7 bin kişi açlık grevinde. Kim ne durumda kimse bilmiyor. Ama peş peşe ölüm haberleri geliyor. Dışarıda Uğur Şakar‘dan sonra, zindanlardan Zülküf Gezen, Ayten Becet, Zehra Sağlam’dan sonra, dün de Medya Çınar’ınölüm haberi geldi.

IŞİD zihniyeti, adalet için kendini feda eden bu gençler için, fatihalı dini törene, cenaze namazına bile izin vermiyor. Cenazeler, çalınıp gece yarısı toprağa gömülüyorlar.

Oysa onlar, fazla bir şey istemiyorlar. Dünyada geçerli bir hukuk maddesinin uygulanmasını ve liderlerinin yakınları, avukatlarıyla görüşmesini istiyorlar. Hepsi bu kadarcık…

Ne diyeyim, zulmünüz artsın!..Zulmünüz artsın ki, IŞİD gibi zebal bulasınınız!..

Ahmet Kahraman (Ö.Politika)

 

Bu haber 524 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Etnik, dini, sosyo-politik kimliği ve doğasıyla tarihsel özgünlüğü olan Der..