Aleviler yeni bir Muharrem Orucuna başlamış bulunuyorlar. Öncelikle Muharrem-i mateme neden olan trajedilerin bir daha yaşanmamasını diliyorum. Günümüzde yaşanan büyük haksızlıkların ve zulümlerin son bulmasını temenni ediyorum. Kerbela direnişi zalime karşı mücadele edenlere ilham vermeye devam ediyor.
Halklar uğradıkları büyük zulümleri unutmamak için çok değişik yol ve yöntemler bulmuştur. Unutmamak bir daha zulme maruz kalmak istememektir. Bunun için tüm halklar direnişlerini unutmamak amacıyla inanç ya da farklı kültürler yoluyla geçmişlerini sürekli güncelleyerek yaşarlar. Muharrem günlerinde Kerbela direnişini oruç tutup yas havasında anma inancı da unutmamak içindir. Bu inançta zalime lanet mazluma sevgi ve bağlılık vardır. Muharrem orucu, Aleviliğin insanlık davasına değer katmış bir direnişi yaşatmak için yarattığı çok değerli bir kültür olduğuna şüphe yoktur. Alevi inanç kültüründeki bu anmanın ana gayesinden biri de böylesi zulümlerin yaşanmamasına çağrıdır. Bu inanç, yaşanmış bir olayı beleğinde sürekli canlı tutmak kadar dostu ve düşmanı da hatırlatır.
Toplumlar tarihinde yaşanmış her türlü gelişmenin günceldeki değeri onun bugün nasıl anlaşıldığına bağlıdır. Bunun için Muharrem gibi yüzlerce yıldır yaşatılan bir inancın da bugün Alevilerde nasıl anlaşıldığı önemlidir. Bu inancın Alevileri nasıl güçlendireceği bir diğer önemli husustur. Bu nedenle, bu yıl ki muharrem orucunun Alevilerin kutsal ve güzel değerlerini yeniden daha güçlü hatırlamalarına vesile olabilirse gerçek anlamına kavuşmuş olacaktır.
Alevilerin Kerbela’da yaşanan büyük zulmü her yıl Muharrem orucuyla yas havası içinde anmaları, neye değer verdiklerini neyi nasıl kabullendiklerini ve tarihin hangi safında yer aldıklarını göstermektedir. Kuşkuya yer bırakmayacak kadar açık bir şey varsa, o da Hüseyin-î direnişi inanç olarak kabullenmenin bir erdem olduğudur. Ve bu onur duyulacak bir duruştur. Sorun bu duruş ile günümüz Alevileri arasında yaşanmaktadır.
Muharrem ruhu ve duygusuyla günümüz Alevilerini mukayese ettiğimizde derin çelişkilerin yaşandığını belirtmek mümkündür. Böylesine büyük bir insanlık davasını sahiplenmiş bir topluluğun gerek inançlarının öz değerlerine gerekse bu inancın yaratıldığı kadim kültür ve topraklara yeterince sahiplenmedikleri görülmektedir. Muharrem orucundan da anlaşıldığı gibi insanlık değerlerini kabullenmek ve unutmamak Aleviliğin öz ilkelerinden biri olmuştur. Bu ilkeyi, inancını binlerce yıl boyunca sözle taşımış olmaları da yeterince göstermektedir. Böyle bir halk için söylenecek tek şey onun çok güçlü ve sağlam bir belleğe sahibi olduğudur. İşte bu ilkedendir ki Aleviler hiç bir zaman zalimleri unutmamış, onları hep lanetle anmış ve ne kendi içindeki haramzadeleri ne de dışındaki zalimleri kabul etmemiştir.
Unutmamak ve bir olguyu sürekli belleğinde canlı tutmak Alevilikte sadece zalime karşı duyulan öfkenden kaynaklanmıyor. Bu Aleviliğin hakkın ve hakikatin safında olmasından doğuyor. Alevilerin safı bu olduğu için zalime karşıdır. Çünkü hakla olmayanın zalimle bir derdi de olmaz. Aleviliğe ruh veren onun bu kimliği ve inancıdır.
Alevilik, tanıdığı, duyduğu her iyiliği kendisinden bilen bir inançtır. Ayrım gözetmeksizin iyi insanı kendinden bilmesi Alevi inancının şartları arasındandır. Alevilik kişiye, insanlar arasında değil iyi ile kötü arasında ayrım yaptıran bir inançtır. Bu yıl ki Muharrem orucunun manevi gücü Alevilerden bu değerini yeniden daha güçlü anımsamalarını ve yaşamalarını istemektedir.
Alevilerin kendi inanç ve kültürlerini unutmaya başlamaları bizzat kendilerini mazlum duruma sokmuştur. Mazlumiyet, sadece zalimin kılıcına maruz kalmak demek değildir. Günümüzde zalimliğin çok değişik biçimleri vardır. Zalim artık kılıç kuşanıp kafa keserek ya da çölün ortasında susuz bırakarak zulmetmiyor.
Unutturmak ve asimile ederek kültürel soykırıma tabi tutmak en büyük zalimliktir. Bu zalim kılıçlı zalimden daha zalimdir. Unutturan zalimlik insanı zalimin safına geçiren türden bir zalimliktir. Aleviler kendilerine Kemalist laiklik adı altında musallat olmuş unutturan zalime karşı, Hüseyin-î duruş göstermezlerse, Hz.Hüseyin’i hatırlayamayacak duruma düşebilirler. Hüseyin-î duruşu unutan Alevilik doğal olarak başka bir safa geçmiş demektir. Alevilerin bu Muharrem’de Kemalizm’in kendilerini saflarından uzaklaştırmak için yapmış ve yapmakta olan zalimliğini çok daha net görmeleri en doğrusu olacaktır.
Madem Muharrem unutmamak ve hep hatırlamak demektir o zaman günümüz Alevilerinin de Hüseyin-î Kerbela’yı kalplerinden uzaklaştıran duygu ve düşünceleri yaratanları hatırlaması en doğrusudur. Hüseyin-î Aleviliğe yerleştiren inanç ve insanlık duruşuna karşı olan her şey Yezid’in eseridir. Alevilerin son yüz yıl içinde maruz kaldıkları eziyetlerin toplamı Yezid’in yaptıklarını aşmıştır. Yezid zalimliği Alevi yolundan sadece can alabilmiştir. Ona karşı Aleviler binlerce yeni can yaratmıştır. Ancak Kemalist devlet Yezidliği Alevilerden sadece can değil duygu ve ruhta almıştır. Aleviler tarihlerinde ilk defa kutsal toprakları dışında ölülerini gömecek mezarlık alacak duruma sokulmuştur. Ölülerini topraklarına gömenin anlamını unutma, topraklarında yaşamaktan korkma ve yabancılaşma Kemalist Yezidliğin eseridir.
Alevi toplumunun günümüzdeki durumunu aşmak için kendi özlerine dokunacak sözler söylemeleri gerektiğini göstermektedir. Bu yıl ki Muharrem vesilesiyle söylenecek en anlamlı sözün bu olduğuna inanmak gerekir. Alevilerin Muharrem ve Xızır günleri gibi manevi anlamı büyük ibadet dönemleri başta olmak üzere cemlerinde, ziyaretlerinde ve diğer inançsal törenlerinde dirilişi tartışmalarından başka yapacakları her şey anlamı az olan şey olacaktır. Kemalizm’in hile ve entrikalarla Alevileri kapitalist modernitenin öğüten cenderesine aldığı görülmek durumundadır. Bu saldırı, başta inanç değerlerini unutmak olmak üzere Alevileri farklı kılan tüm yaşam kültürlerini tanınmayacak hale sokmuştur. Tüm bunlara rağmen halen Muharrem matemi, yası, anması ya da orucu diyecek bir ruh varsa o zaman unutturulanları yeniden canlandıracak bilinç ve inanç da var demektir. Önemli olan çağdaş Yezidleri ve zalimliklerini görüp bunlara karşı Hüseyin-î durmayı bilelim.
Cihan EREN / Ö.Politika