Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Türkiye’de Etnik Gerilimin Futbola Yansıması: Dersimspor

Türkiye’de Etnik Gerilimin Futbola Yansıması: Dersimspor

28 Mart 2018, 18:02

“…milyonlarca insanın oluşturduğu hayali topluluk, on bir kişilik bir takımda daha gerçekmiş gibi görünmektedir…’’Erıc Hobsbawn

13 Mayıs 1990 yılında Sırp takımı Kızılyıldız ile Hırvat takımı Dinamo Zagrep maçında Belgrad’dan gelen Kızılyıldız taraftar grubu Delije, maç başlamadan tribündeki bariyerleri aşıp, karşı tribündeki takımın taraftar grubu Bad Blue Boys tribününe saldırır. Bunun üzerine Bad Blue Boy taraftar grubu da karşılık verip, Sırp taraftarlarına saldırır. Savaş görüntülerini aratmayan anlar bir futbol sahasında kendini göstermiştir. Olay sırasında Kızılyıldız oyuncuları soyunma odalarına dönerken sahada kalan Dinamo Zagrep oyuncularından Zvonimir Boban, bir polisin Zagrep seyircilerinden birini dövdüğünü görür. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Boban, bir uçan tekme hamlesiyle polise saldırır. O tekme Boban’ı Hırvatların gözünde kahraman kaparken, Sırp-Hırvat savaşının başlangıcı, Yugoslavya’nın da dağılmasının nedenidir artık.

Görüldüğü üzere; futbolun, Balkanlardaki anlamı görünenden çok farklı. Ki sanırım bu anlam tüm dünya için de aynı şeyi ifade etmektedir. Dünyanın her yerinde kitlesel cazibe merkezi haline gelmiş bir spor dalı olan futbol, Balkanlardaki örnek göz önüne alındığında gerçekten de sadece bir futbol değil miydi?

20 y.y. yüzyılın başlarından itibaren dünya çapında yaygın olarak oynanmaya başlanan futbol, kitlelerin aidiyet duygusunu karşılayan en önemli unsurlardan biri haline gelmiş ve futbol sahası da politik, etnik veya dini kimliklerin temsil edildiği, bir mücadele alanı olarak algılanmaya başlanmıştır. Futbolun oluşum sürecine bakıldığında da, isminin, bayrağının, taraftar grubunun olması; tıpkı bir toplumunun, etnik grubun veya milliyetin gerçek veya hayali kimliğinin dinamiklerine benzediği görülmektedir. Hobsbawm’ın (1995) da ifade ettiği gibi, “Milletleri ya da devletlerini temsil eden sporcular hayali toplulukların esas temsilcileridir. Milyonların oluşturduğu hayali topluluk on bir isimli bir ekipte daha gerçek görünmektedir. Birey alkışlamakla yetinse bile, kendi milletinin bir sembolü hâline gelmektedir.” Bu yazıda da kendi kimliğinin sembolü olma yükünü taşıdığını söyleyen Dersimspor’un, genelde futbolun Türkiye’de etnik gerilimler çerçevesinde yaşadıkları sorunsallaşacaktır.

Modern futbolun ilk ortaya çıktığı zamandan, yayılarak bugüne kadar gelen futbol, salt işçi sınıfını eğlendirmek ile kalmamış, tüm dünyada milli duyguların bir ifadesi ve üstünlüğü olurken, aynı zamanda ötekinin varlığının da ispat alanı olmuştur. Bu geçmişte Mussolini İtalyası’nda da, halen devam eden ve etnik çatışmanın en net görüldüğü yerlerden biri olan İspanya’da da ve hatta 2000’li yıllarda futbol mezhepçilinin yükseldiği İskoçya’da da baskın olmuştur.

Etnisite ve spor/futbol arasındaki ilişkiyi, gerilimi Türkiye üzerinden örnekler ile ortaya koymaya çalıştığımızda ise, Kürt hareketinin rolü yadsınamaz. 40 yıldır devam eden etnik çatışmanın tribünlerde kendini açıkça hissettirmeye başladığı dönem, 1990’lara tarihlenmektedir. Nitekim o zamana kadar olmayan bir uygulamayla maçlardan önce milli marşın okunması 1992’deki bir PKK saldırısının ardından yavaş yavaş başlamış ve daha sonra yerleşmiştir. Yine bu dönemde milliyetçi sloganlar ile tribünlerde üç hilalli bayraklar artmış, bozkurt işaretleri yaygınlaşmış, takım kaptanı olan futbolcuların kaptanlık pazıbenti olarak ay yıldız kullanılmaya başlamıştı. Kısacası milliyetçi dalganın 1990’lardaki yükselişi, Kürtlük üzerinden öne çıkmıştır.[1] Ve devam da etmektedir.

Geçmişten günümüze kadarki süreçte, futbolun sadece kendi kitlesini arttıran ve sistemin çarkını döndüren bir alan olmadığı da açıktır.

Keza Bursaspor ile yaptığı maçların geneli olaylar ile sonuçlanan Amedspor’un 2016 yılında Ziraat Türkiye Kupası deplasmanında Bursaspor’u 2-1 yenmesi akabinde Deniz Naki’nin attığı şu tweet ‘’Bizim için bugün çok önemli bir galibiyet oldu. Bize karşı yürütülen bu kirli oyundan alnımızın akı ile çıktık.. Biz özgürlüğe olan inancımız ile çıktık sahaya ve kazandık. Çünkü biz özgürlüğe ve umuda fidanlarımızı ektik… bu galibiyeti topraklarımızda 50 günden fazladır süren zulümde hayatlarını kaybeden ve yaralılarımıza adıyoruz, armağan ediyoruz. Her biji Azadi (Yaşasın Özgürlük)”  futbolun bir mücadele alanı olduğunu da kanıtlar niteliktedir.

Görülüyor ki futbol, milliyetçi söylemin üretildiği ve milli kimliğin söylemsel olarak yeniden kurulduğu, sınıfsal, milli, etnik, dinsel, cinsel vs. kimliklere eklemlenerek, “ötekilik” formlarının üretilmesine katkıda bulunurken, seslerini duyurmak için de bir araç.

Tüm bu aktarmaların ışığında yazının ana konusu Dersimspor’a döndüğümüzde, benzer durumlarla karşılaşıldığı söylenilebilmektedir.

Etnik Gerilim Bağlamında Dersimspor

Dersimspor takımı, 2009 yılında Dersim’de kurulmuştur. O dönemin kurucularından biri olan Yaşar Moğultay’ın kişisel görüşme sonucu verdiği bilgiye göre; 2009’da devam eden barış sürecine katkı sağlama isteği, takımın kurulmasında önemli bir etken. Gençlik projesi kapsamıyla atılan ayrı bir adım da, takımın kurulmasının vesilesi olmuştur.

Takım renkleri olan Turkuvaz ve Beyaz; barışı ve umudu simgelemektedir. Ancak onun da dışında renkler; Dersim inancında önemli bir mit olan Munzur Dağı’nın Mayıs ve Haziran ayında zirvesinin kar nedeniyle beyaz, yamaçlarının ise yeşil ve mavi rengini almasına dayanmaktadır. Amblemde dağın zirvesine yerleştirilen güvercin ise barışı temsil etmektedir.

Tüm bu çerçeveyi Alevi inancı üzerinden ele alırsak, Türkiye’de uzun yıllardır Aleviler, kültürel taleplerinin ve inançlarının tanınması için bir mücadele yürütmektedir ve bu etnik mücadelenin Dersimspor zemininde, futbola da yansıdığını söyleyebiliriz. Tüm dünyada olduğu gibi burada da sahadaki rekabet, basit bir futbol rekabetinden daha fazla tarihi, politik ve kültürel anlamlara dayanmaktadır. Aleviliğin mitsel ve simgesel anlamı üzerine inşa edilen Dersimspor’un taraftar grubu Direnişin yorumları, durumu daha iyi anlamlandıracaktır:

‘’Günümüzde futbol kendisi dışında, politika ile de iç içedir. Bu nedenle bizi bir araya getiren futboldan öte baskılar ve Dersim sevgisi oldu. Takımımıza yönelik hem hakemler hem de seyirciler tarafından müthiş baskı vardı. Bakıyorsunuz, futbolla ile ilgili bir şey oluyor ama hemen futbolun dışına kaydırılıyoruz. İnanç ve düşüncelerimize yönelik hakaretlere dönüyor olay. Küfürler yükseliyor, alakasız bir durum siyasi objelere dayandırılıyor; Alevilikle, teröristlikle suçlanıyoruz. Bunları gördükçe takımızı yalnız bırakmamak adına 2009’da bir araya geldik. Bir de karşımızda Amedspor gerçeği de vardı. Hiçbir deplasman maçında seyircisi alınmıyor; her maçın oyuncuları etnik ve kimlik saldırılara maruz kalıyordu. Futbol sahası ve iki rakip takım var. Ama bu rekabet hemen etnik bir gerilime neden olabiliyor’’(Dersimspor Direniş Taraftar Grubu, kişisel görüşme, 19 Aralık 2017)

Görüldüğü gibi futbol etnik ayrımcılığın ve dışlamanın bir aracı olarak kullanılmaktadır. Futbol sahası, toplulukların temsilcileri arasında geçen bir sembolik çatışmanın alanı haline gelmektedir. Medyada yer alan haberlere baktığımızda da taraftar grubunu doğrular örnekler görmekteyiz:

Haber 1: Dersimspor’a Kırıkhanspor deplasmanında polis saldırısı. Kırıkhanspor’un 3-1’lik galibiyeti ile sona eren maçın ardından soyunma odasına giden Dersimsporlu yönetici, futbolcu ve taraftarlar polisin önce sözlü tacizine uğradı. Takım oyuncuları ve taraftar daha sonra da polis tarafından darp edildi. Evrensel Gazetesi https://www.evrensel.net/haber/307969/dersimspora-kirikhanspor-deplasmaninda-polis-saldirisi

Haber 2: Çatalcaspor-Dersimspor Maçında Dersimspor’un İsmi Sansürlendi. Çatalcaspor-Dersimspor karşılaşmasında rakip takımın ismi skor tabelasında sansürlenerek yerine “xxxxxspor” yazıldı. Bunun bilerek yazıldığını düşünüyorum. Tabelada arıza olsa Çatalca ismi hiç değişmedi.” (Aralık-2016), Haberler.com, https://www.haberler.com/catalcaspor-dersimspor-macindadersimspor-un-9079540-haberi/)

Haber 3: Dersimspor-Darıca Gençlerbirliği karşılaşmasında İbrahim Yılmaz, 86’ıncı dakikada kaydettiği penaltı golün ardından asker selamı vermesi. Bununla birlikte; Dersimspor taraftarlarının “Berkin Elvan ölümsüzdür” ve “Her yer Dersim, her yer direniş” tezahüratları nedeniyle ‘ideolojik propaganda’ cezası alırken, aynı maçın 38. (Dersim Katliamı’nın 1938 yılında gerçekleştiği bilindiğinde etnik bir gözdağı olma fikrini güçlendimektedir) dakikasında açık olan kapıdan sahaya inip, Darıca tribünleri önünde taraftarlara tekbir getirtip Dersimspor tribünleri önünde ‘Rabia’ işareti yapan cüppeli ve sarıklı şahıs nedeniyle Darıca Gençlerbirliği kulübüne sadece ‘akreditasyonsuz giriş’ suçundan uyarı cezası verilmişti. (http://www.kocaeligazetesi.com.tr/haber/1416254/darica-dersim-macinda-gereksiz-gerginlik)

Yukarıda belirtilen örnekler ışığında, hem siyasi hem etnik argümanlar futbolda şiddeti, toplumsal sorun haline getirmiştir.  Ve şiddet, takım kimliği, taraftar kimliği gibi milli kimlik zemininde, ırkçılık olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak tam tersi olarak, futbol yoluyla etnik, kültürel, mezhepsel, dilsel, dinsel mücadelenin sürdürülmesi de sağlanmaktadır. Ki felsefesini ‘antifaşist ve haksızlığa karşı’ olma üzerinden kuran Dersimspor Direniş taraftar grubu, Dersim’in, Dersim coğrafyasının, kültürünün, inancının kendileri için futboldan önce geldiğini ve futbolun buna bir araç olduğunu söylemektedir (Dersimspor Direniş Taraftar Grubu, kişisel görüşme, 19 Aralık 2017).

Belirtilen örnekler hiç kuşkusuz sporun etnik ayrımcılığa ve çatışmaya araç olarak kullanılmak istenmesinde önemlidir. Futbol, egemen ideolojinin yeniden üretimine katkı sağlarken diğer taraftan da örgütlü bir kitleselleşme alanı olarak toplumsal muhalefetin biçimlenmesine de olanak sağlamaktadır (Çoban, 2008:59). Etnik kimliklerin geniş toplumsal gruplar veya azınlıklar için bir ifade alanı olduğu da görülmektedir:

Yukarıda yer verilen iki görsel de Dersim’in hem inancı hem dili hem de talebi bir futbol takımı üzerinden kendini yeniden üretmekte ve ifade etmektedir. Teorinin net pratikte kesiştiği bu örnek, futbolun kimlikler için bir ifade alanı olduğunu göstermektedir. Örneğin 2016 Ocak ayında, Türkiye Kupası’nda GS ile eşlendiği maçın 62. Dakikasında ‘’Munzur Özgür Akacak’’ sloganı atılmıştı. Yine aynı maçta Gezi eylemleri sırasında öldürülen 15 yaşındaki Berkin Elvan için de protesto sloganları atılmıştı. Görüldüğü gibi; bir etnik kimliğin varlığı bir taraftar grubu içinde aynı takımın taraftarı olmak, ortak duygular etrafında bir araya gelmeyi sağlamaktadır. Ki Direniş taraftar grubu da; ‘’aynı görüşte ortak inanca sahip insanlar olarak futbolun endüstriyel bir alan olması etrafında birleşerek, futbolu araçsallaştırıyoruz’’ demektedir.

Dolayısıyla, Dersimspor tribünleri sahip olduğu kimliğin; Alevi kimliğinin ifade edildiği alanlardır:

Çoban’ın (2008:59) dediği gibi; Kapitalizm içerisinde endüstriyel bir biçim olarak sadece bir oyun olmaktan çıkan futbol, kitleleri etkileme gücünün yanı sıra egemen ideolojiyi ve tüketim kültürünü yeniden üreten ideolojik bir aygıt durumundadır. Sporun önemli bir parçası olan futbol, egemen ideolojinin yeniden üretimine katkı sağlarken diğer taraftan da örgütlü bir kitleselleşme alanı olarak toplumsal muhalefetin biçimlenmesine olanak sağlamaktadır. Gerek dünyadaki örneklere atıf yaparak gerekse de çalışmamızın öznesi olan Dersimspor’a baktığımızda, gösterdiği gibi etnik ideolojinin bir alanı olarak futbol aracı olmaktadır.

Türkiye’de etnik gerilime dayanan futbol Kürt kimliği üzerinden Amedspor çerçevesinde şekillenirken, Alevilik ise 2009’dan bu yana Dersimspor üzerinden futbol sahalarında kendini inşa etmektedir.

Kaynakça

Bu haber 590 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Etnik, dini, sosyo-politik kimliği ve doğasıyla tarihsel özgünlüğü olan Der..