Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Ortadoğu’da Hak yol Topluluklarının Rıza Kenti Oluşturma Gayretleri

Ortadoğu’da Hak yol Topluluklarının Rıza Kenti Oluşturma Gayretleri

19 Mart 2018, 20:51

Ortadoğu’da yaşanan her an adeta bir tarihtir. Bölge kendine özgü bir tarzda üçüncü dünya savaşını yaşamaktadır. Bu savaş bölgenin tarihsel hakikatine uygun olarak; toplumsal bir yaşamın kapısını aralayacaktır. Bu kaos , Kendi içinde bir çözümü var edecektir.

Zeynel KETE(*)
 
Yaşanan bu savaşın daha önce yaşanan savaşlardan farklı boyutları vardır. Savaşın etkilemediği tek bir yaşam alanı adeta yok gibidir. Birey, toplum, doğa bütün evren bu savaşta etkilenmektedir. Bölgede savaş ve yaşam iç içedir. Yaşanan bu üçüncü dünya savaşı, kapsamı ve zemini göz önüne alındığında daha önce yaşanan birinci ve ikinci dünya savaşlarından hayli farklılık göstermektedir. Diyebiliriz ki, ikinci dünya savaşı sonrasında geliştirilen soğuk savaş süreci uygulamaları, üçüncü dünya savaşının başlangıç nedenleri olmuştur. Birinci ve ikinci dünya savaşı ve sonrasında oluşturulan dengelere göre kendini konumlandıran küresel Nahak anlayışlar, Sovyetlerin dağılmasından sonra kendilerine yeni hükümranlık bulma arayışına girdiler.  Bölgede varlık içinde birlik düsturu ile yaşama  mücadelesi verenlere, zulmat deryasında  yaşamayı  reva gördüler. Sovyetler birliğinin dağılması ile, ABD kendisini dünyanın efendisi ilan etti. Küresel Nemrudi zihniyet kendisini ezel- ebet olarak kabul ederek, kendisini insanlık gelişiminin son durağı olarak ilan etti. Kendisini toplumsal tekamülün son halkası olarak beyan etti. Bunun sonucu olarak, kendi zihniyetinin dışında  “farklı bir dünya, farklı bir yaşam” mümkündür diyen bütün Hak yol toplulukları , bölgesel devletleri, “terörist – düşman” ilan etti. Alternatif bir yaşam mümkündür diyen bütün arayışları ve bu arayışların temsilcilerini, Hakikat ve özgürlük arayışında olanların gayretini engellemek için birey, toplum ve doğaya karşı en büyük katliamları yapmaktan imtina etmedi. Bu erkek egemen anlayış kainatın aynası olan insana ve Anafatma’nın mekanı olan topraklara her türlü zulmü reva gördü.
        Ortadoğu’da insanlık ve doğa bir bütün olarak pazara çıkarılarak Nemrudi zihniyetlerin tüketimine sunuldu. Ayrıca devletlerinin bölgedeki savaş politikaları ahlaksızlığın zirve yaptığı durumdadır. Birey, toplum ve doğa üzerinde sınır tanımayan bir yıkım hareketi mevcuttur. Ayrıca savaşta kullanılan silahlarda bir kıyım makinası görevi görmektedir. Biyolojik ve kimyasal silahlar, uzaktan kumandalı ve güdümlü füzeler, askerî üstlerde konumlandırılan atom bombaları, okyanusların dipleri, uzayın derinlikleri savaşın ve silahların kullanılacağı mekanlar olarak kabul edilmektedir. Kemaletten, bilgelikten yoksun, endüstriyalizm , dinciligin ve bilimciliğin, erkek egemen aklın halkların demokratik yaşamına paslı bir hançer gibi saplandığı savaş ortamlarındayız.  Bilim adına uzay teknolojisine verilen önem ve yapılan milyonlarca dolar masrafın temel nedeni Nahak anlayışın hakikatten uzak bir şekilde dünyaya hükümran olmak istemesidir.
       Binlerce yıldır, Nahak, Nemrudi zihniyetler bölgeyi ” toplumkırım” dan geçirirken; aynı zamanda savaş zemini devamlı canlı tutularak bölge topluluklarının Kendi tarihsel hakikatleriyle bütünleşerek, farklılıkların bir arda yaşama istekleri engellendi. Başta tek tanrılı dinlerin hakikati olmak üzere, doğal toplum özelliklerini taşıyan Ahlaki ve politik yaşayan aşirler, mezhepler, etnisiteler, klanlar, kabileler, topluluklar, bölgenin en arkaik ve kültürel zenginliğe  sahip olan  topluluklar nefessiz, ruhsuz ve cansız bırakılmaya çalışıldı.  Bölge sürekli müdahalelere açık hâle getirildi. Bölge Adeta ruhunu, kemaletini, özünü, unutur hatta özüne ihanet eder hale getirildi. İbn-i Haldun’ a ait olduğu söylenen ” coğrafya kaderdir” sözü sanki Ortadoğu’nun tarihi ve zemini için söylenmiştir.
    Ortadoğu coğrafyası kadim tarihlerden beri, sürekli bir kaos halindedir. Yaşanan sürekli çatışma, çelişki ve savaş hali yeni değildir. Son yüz iki yüz yıllık zaman aralığıyla ifade edilemez. Çelişki ve çatışma kadim tarihlere dayanır. En azından 5 – 6 bin yıllık devletçi toplum tarihini ve bu anlayışın yarattığı kriz, çelişki ve çatışma hâlini doğru kavramak, tanımlamak bölgenin tarihi ve günümüzü anlamak için son derece önemlidir. Yaşadığımız an bir tarihtir, bu tarih ezelî ve ebedî içinde barındırmaktadır.
    Afrin’e yönelik saldırılarda, bölgedeki Hak yol topluluklarının rızalık esası üzerinde Kom olarak bir Rıza  Kenti  oluşturma gayretleri belirleyicidir. Yetmiş iki millet hakkın emri rızası ile Kom  olma gayreti içindedir. Güçlü bir Hak Yol toplumsallaşması mevcuttur. Bölge yetmiş iki millete mihmandarlık  yapmıştır. Dünyanın en kadim ve en zengin toprakları aynı zamanda Rèya Heg (Hak Yol) inancının da en eski mekanlarıdır. Bölgede yaşanan kaos ve krizin en önemli nedenlerinden biri de  bir sapma olarak ortaya çıkan Nahak, Nemrudi hiyerarşik topluma karşı, Hak Yol toplumunun derin çelişkisidir. Rıza Toplumu için Hakikat ve özgürlük arayışında asla vazgeçmemesidir. Ahlaki ve politik damar son derece güçlüdür. Bu manada ancak ahlaklı, hakikatçi evrensel bir tarih anlayışı  sorunları çözme yöntemi olabilir.. Krizin, çekişme ve çatışmanın temel nedeni Nemrudi zihniyetlerin merkezi uygarlık rolünü, Nahaklığını, zulmat deryasındki ısrarını sürdürmek daim ve kaim eylemek ısrarlarıdır. Bu sapmaya karşı da Hak Yol topluluklarının yetmiş iki milletin Rıza Şehrini kurmada ki ısrarlarıdır.
   Ortadoğu coğrafyası Nemrudi zihniyetlere karşı, Nuhun Gemisi olma gayretindedir. Xizir aklı ile birleşerek bedensel ve zihinsel ikrarlaşmasını tamamlayanların, yeniden doğuşu gerçekleştirecekleri, ,kendilerine yer bulacakları, hakikati inşa edecekleri serçesme olma sancısını yaşıyor.
 
 Ortadoğu coğrafyası insanlığa ait zihinsel, siyasal ve toplumsal açıdan ilkleri var etmiş bir coğrafyadır. İnsanın toplumsallığına ait ilk ayak izlerinin bulunduğu,  İnsanlığın serpiyan olduğu mekanlardir. Aynı zamanda Reya Heg ( Hak yol Alevi) inancının yoğun yaşandığı, Hakikat ve özgürlük arayışında binlerce hakikatçinin Serdengeçtiği bir coğrafyadır. Hakikat ve özgürlük hattı devamlı canlı olduğu ve bugüne kadar kemaletini ve xızır aklını devriye ettiği bir mekandır. Dışarıdan dayatılan , ahlâkı ve politik toplumunun varoluş yasasına uymayan bütün Nemrudi zihniyetlere karşı tarihsel hakikatînden güç alarak , savunma hattını zamanın ve mekanın ruhuna uygun olarak diri tutmuştur ve bugüne devriye etmiştir. Bu tarihsel hakikatten dolayı, Ortadoğu’da mevcut statüko, Nahak anlayış sürdürülemez duruma gelmiştir.
    Bir kültür bir coğrafyada binlerce yıl yaşamışsa, toplumun sorunlarını çözmüşse, dışarıdan zora dayalı bir Nahak zihniyet o cağrafyada kolay kolay yer edinemez. Bölgenin dışarı ile devamlı bir doku sorunu olmuştur. Mevcut durumu bu perspektifle değerlendirmek daha gerçekçi olacaktır.
   Özellikle son yüzyıldır ortadoğu da dinci ve etnik merkezli şiddet sarmalı hiç eksik olmadı. Diyebiliriz ki, bu yüzyılda Ortadoğu’da milliyetçi, baskıcı, tekçi, dinci, ulus- devletçi uygulamalarıyla var olmayan bir tek devlet yok gibidir. Nemrudi zihniyetlerin “zigguratlarında” imal edilen ve tekçilikte direten ulus- devlet tanrısı kendisine rızalık göstermeyen bütün toplulukları “toplumkırımdan” geçirmiş ve çarmıha germiştir.
    Yaşanan süreçte uluslararası güçler, bölgeye yeni bir dizayn verme uğraşındalar. Her devlet, gücü oranında bu yeni yapılandırmada kendisini masada görmek ister. Savaşa ortak olarak diplomasi masasında bir yer almak ister.” Harmanda sözümün olması için, tarlada izim olsun” demektedirler. Afrin’e yönelik hareketin nedenlerinden biride budur diyebiliriz.
    Merkezi uygarlık sistemi çoklu araç ve yöntemlerle 1990′ ların başından itibaren Yeni Dünya Düzeni projesi ile Ortadoğu’ya yöneldi. Başta petrol olmak üzere, çeşitli zenginlik kaynakları, jeostratejik konumu ile merkezi uygarlığın iştahını kabartmıştı. Skyes- picot anlaşması ile bölge İngiltere ile Fransa arasında bir çok devlete bölündü sınırlar adeta masa başında cetvelle çizilmişti. Reel sosyalizmin sistem olarak devreden çıkmasından sonra, bu bölgeden paylaşıma başladılar. Önceleri Yeni Dünya Düzeni (YDD), daha sonra Büyük Ortadoğu miProjesi (BOP), arkasından ise Genişletilmiş Ortadoğu Projesi ile bölgenin yeniden dizayn edilmesi projelerine başlanıldı.
 

    1990 yıllarında başlayarak siyasal İslamcılığın ılımlı versiyonu üzerinden bölgeye yeni bir dizayn verilmeye başlandı. Bu projenin adı Büyük Ortadoğu Projesi oldu. Bu proje için bir ülke, bir din ve mezhep ve bir lider lazımdı. Önce İran üzerinde duruldu. İran’ın bölgedeki bir çok Müslüman ülke ile sorunlu olması, ayrıca Şii olması, radikal olması büyük bir sorundu, tercih edilmedi. Mısır ve Arabistan düşünüldü benzer çoklu faktörlerden dolayı bu ülkelerle sermayenin güvenli alanlara ulaşamayacağı kanaatine varıldı. Türkiye inanç olarakta , coğrafi konum olarak ta , siyasi yapı olarakta buna müsaitti. Türkiye bu projenin eşbaşkanı oldu. Bu proje ile bölge ABD tarafından köklü bir şekilde sömürüye açık hâle gelecekti ..ABD Birinci dünya savaşında bölge ile ilgili projelerini bir bir gerçekleştiriyordu. Bu manada küresel Nahak anlayışların ana üsleri, Hakikat ve özgürlük arayışının çok güçlü olduğu Ortadoğu coğrafyası oldu. Beşbin yıldır Nil, Dicle, Fırat ve Pençav vadilerinde yaşam alanı bulan, gelişen merkezi uygarlık alanları, günümüzde yaşanan kaos ve krizin merkez üsleri hâline geldiler. Mevcut küresel sistemin, Nahak zihniyetin krizi merkezi uygarlığın merkezi olan coğrafyalarda kendisini göstermektedir. Doğaldır ki, insanlığın Rıza Şehrinde yaşam özlemleri, bu coğrafyalarda filiz verecektir. Çünkü Hakikat kaybedilen yerde aranır. Aksı bir düşünce, farklı bir mekânda kurtuluş aramak, Hak Yol Alevi inancının Fam û Gûmanına ters düşmektedir.

(*) Pir, Demokratik Alevi Derneği (DAD) Adana Eşbaşkanı

Peyik.com

Bu haber 701 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD), 4. Olağan Genel Merkez Kongresi’ni Dersi..