Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Aleviler, 1990-2017 / Cihan Eren

Aleviler, 1990-2017 / Cihan Eren

02 Ocak 2018, 18:01

1990’dan itibaren hızla örgütlenen, “diyalog sürecinde” hatırı sayılır siyasi bir güç kazanan Aleviler, 7 Haziran seçimlerinde de ilk defa Alevi örgütlerinin “rızalığı” ile kendi kimlikleriyle parlamentoya girdiler.

Bu gelişme trendi 2016’ya gelindiğine durmuş 2017’de de inişe geçmiştir. Alevi dergahları, federasyon ve konfederasyonları bu durumu nasıl değerlendiriyor? Mevcut durumu en gerçekçi nasıl izah edebiliriz? Son iki yılık durağanlığın ve gerilemenin nedenlerini sadece Fethullah- Erdoğan-Bahçeli darbeler serisine bağlamak doğru olur mu? 

Sorularımıza mevcut tabloyu izah edecek yanıtlar vermek için kısaca da olsa geçmişi hatırlatmalıyız. 1990’dan itibaren Türkiye ve Avrupa’da Aleviler hızla örgütlendiler. Buna yol açan temel etken Kürdistan Özgürlük Hareketinin Kürdistan ve Türkiye’de yarattığı demokratik gelişmedir. Bu gelişmenin en başta Kürt Aleviler içinde olması daha başından itibaren beklenen bir sonuçtu. Türk devletinin Kürdistan Özgürlük Hareketine “Kürtleri uyandırma yoksa katliam yaparım” manasındaki ilk tehdidi Maraş katliamıdır. Kürdistan özgürlük mücadelesi daha 1975’lerde Kürtler içinde en geniş tabanı Kürt Alevilerin yoğun olduğu Maraş’ta bulmuştur. Sayın Öcalan’ın 1977’de yaptığı ve en geniş katılımın olduğu ilk Antep toplantısı katılımcılarının çoğu Maraşlı’dır. Avrupa’daki Kürtler içinde de yurtseverliğin yaygın geliştiği ilk kesim Kürt Aleviler oldu. Bunda da Maraşlılar öncülü etti denebilir. Özcesi toplumsal olarak Kürt Alevilerle başlayan Alevi uyanışı 1990’lara gelindiğinde tüm Alevileri etkisi altına aldı diyebiliriz. Türkiye ve Avrupa’daki Alevi örgütlemesinin tabanının ve yöneticilerinin çoğunluğunun Kürt Alevi olmasında bu uyanışın etkisi belirleyicidir. 

Alevi örgütlemesinin gelişmesinde rol oynayan ikinci etkense reel sosyalizmin dağılmasından kaynaklıdır. Sol ve sosyalist hareket içinde yer alan Alevi kimlikli çoğu kişi reel sosyalizmin dağılmasından sonra kendi inanç kimlikleri etrafında toplanmaya başladılar. Bu da Alevilerin örgütlemesine olumlu yanı ağır basan katkı sundu. Bu kesimden bazılarının inancı ağırlıkta geçmiş siyasi anlayışlarıyla ele alması ve Kürtlere yaklaşımda Kemalist milliyetçiliği aşamaması olumsuz yanları oldu.

1990’larda hızlanan örgütleme “sivil toplumcu” temelde oldu.  İnanç kimlikleriyle ayrı bir topluluk olan Alevileri yaşadığı değişime rağmen “sivil toplum örgütü” çerçevesine tutmak yanlış olmuştur. Bunun için Aleviler konusunda “sivil toplumculuğu” yetersizliğinden kaynaklı olumsuz görmek gerekir. “Sivil toplumcu” yaklaşımın bu yetersiz yanı ilk dönemlerde pek görülmedi. Çünkü Aleviler ilk defa bu denli yaygın örgütlenmenin verdiği heyecanı ve dirilişi yaşıyordu. İşin ilginç yanı Aleviler farkında olmadan bu örgütleme ve açılım ile aslında “bizimdir laiktir ilericidir vs...” dedikleri CHP cumhuriyetinin başlarına getirdiğini biraz utangaç biraz da hayıflanarak itiraf ediyorlardı. Çünkü kendilerinin olduğunu söyledikleri CHP devleti, Osmanlıdan daha geri ve baskıcı uygulamalarla Alevileri inanç ve kültür olarak yok saymıştır. 

1990’larda Kürt Reya Heq süreği de kimliği ile dernekler üzerinden örgütlendi. 

1990’larda Aleviler içinde hız kazanan bir diğer örgütleme biçimiyse inanç merkezli olanıdır. İnanç merkezli Alevi çalışmasını da ağırlıkta (tüm Alevilerin ortak kanısıdır) devlet örgütlemesi olan Cumhuriyetçi Eğitim Vakfı (CEM Vakfı) ile Dünya Ehlibeyt Vakfı gibi örgütler yaptı. İzzetin Doğan’ın başında olduğu CEM Vakfı Diyanetle çalıştığını gizlemedi. Cami-Cemevi projesine de öncülük etti. Bu ekip inanç yoluyla Alevi derneklerinin önemli bir kesimini de etkilemeye başladı. 

Dernekçilik Kürt yurtseverlerinin, solcuların, sosyal demokratların ve Türk milliyetçilerinin içinde olduğu bir çalışmadır. İnanç merkezli Alevi çalışmasıysa tümüyle olmasa da ağırlıkta Diyanet ile birlikte Cem Vakfı’nın etkisindeki bir çalışma olmuştur. Diyanet Cem Vakfı ilişkisi meseleyi bilen Alevilerde tepkilere neden oldu. Bir genelleme yaparsak dernekler inanca, inanç merkezli çalışan Alevilerse siyasete uzak durmayı esas aldılar. 2000’li yılların başından itibaren dernekçilik merkezli “sivil toplumculuk” yanında sadece inanç esaslı Alevi örgütlemesi de tıkanmaya başlamıştır..  

Bana göre tıkanmanın asıl nedeni (farkında olunsun ya da olunmasın) Alevi örgütlemesinin kendi özüne göre olmayan özellikler barındırmasıdır. Doksanlardan sonra birileri ısrarla inancı ve siyaseti karşı karşıya getirip Alevileri bir tercihe yapmaya zorlamak istemektedir. Halbuki her inanç gibi Aleviliğin de kendine ait kutsalları, toprağı ve dili vardır. Bu kutsallar inancıdır. Varlığını sürdürmek istiyorsa bu değerlerini korumak zorundadır. Bu da siyasetle olur. Alevilerin ihtiyaçlarını inanç ilkelerine göre siyasallaştıramaması, siyasallaşanların da özlerine göre bu işi yapamaması tıkanmanın asıl sebebidir. 

Alevilerin varlığını tehlikeye sokan CHP cumhuriyeti oldu. Aleviler gibi CHP cumhuriyetinden çekmiş diğer kesimse Alevisiyle, Müslümanıyla Kürtlerdir. Bu benzerlik varlığını koruma mücadelesinde Alevilerin Kürtlerle buluşmasını ve ya ittifak kurmasını zorunlu hale getirmektedir. CEM Vakfı perspektifi ile çalışanların “bizim siyasetle işimiz yok” söyleminin perde arkasında Alevilerin varlıklarını koruma mücadelesinde Kürtlerle ortaklaşmasını engellemek vardır. Ve bana göre İzzetin Doğan ve ekibinin temel görevi budur. Fethullaçılarla yakın ilişkide oldukları bilinmesine rağmen AKP-MHP devletinin bunlara karışmamasının da bundan kaynaklandığını düşünüyorum. 

Dernekçilik ya da sadece inanç çalışması artık Alevilere yetmemektedir. Alevilerin ayrı bir inanç olarak kabul edilmesi gerekir. İşte 7 Haziran’da bunun için önemli bir mevzi kazanılmıştı. Demokratikleşme kapısını açan bu seçimi ilk Bahçeli kabul etmediğini söyledi. Akabinde de Erdoğan. Daha sonra CHPli Baykal ile Erdoğan arasında yapılan görüşmelerle seçimlerin tekrarlanması kararı verildi. MHP AKP ve CHP birlikte Türkiye’nin demokratikleşmesini değil faşistleşmesini daha uygun gördü. 

Bu ortamda bazı Aleviler yeniden CHP demeye başlamıştır. Bu Alevileri bitişe götürecek en tehlikeli yaklaşımdır. Çünkü Erdoğan-Bahçeli faşizmi CHP siyaseti sayesinde meşrulaşıyor adım adım devletleşiyor. CHP çizgisinde kalmak doksanlardan bu yana kazanılanları Erdoğan’a peşkeş çekmek demektir. İkincisi CHP siyaseti Alevileri yok olmanın eşiğine getirdi. Dolayısıyla yaşanan durağanlığa ve gerilemeye çare geçmişin kazanımlarını CHP üzerinden Erdoğan-Bahçeli devletinin hizmetine sunmak olamaz. Çare CHP’nin de koltuk değneği olduğu Erdoğan-Bahçeli faşizmini yenecek demokrasi cephesini güçlendirmektir. Türkiye demokratikleşmeden Alevi kimliği tanınmayacaktır. Yaşanan gelişmeler ve elde edilmiş kazanımlardan ötürü Alevi kimliği tanınmadan dernekleri olsun ya da olmasın Aleviler sorunlarını çözemez. 

Politika

Bu haber 607 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD), 4. Olağan Genel Merkez Kongresi’ni Dersi..