Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Kendi vatanımızda dara düştük Yetiş ya Xizir!

Kendi vatanımızda dara düştük Yetiş ya Xizir!

04 Şubat 2016, 21:39

Ya Xizir! Sen ki her yerde hazır ve nazırsın. Darda olanın yardımına koşarsın. Sen ki mazlumun dilisin. Zalimin zulmünü gör ve mazlumun hawarına yetiş, ya Xizir! Halkımıza yar ve yardımcı ol, ya Xizir!

Ya Xizir! Sen ki her yerde hazır ve nazırsın. Darda olanın yardımına koşarsın. Sen ki mazlumun dilisin. Zalimin zulmünü gör ve mazlumun hawarına yetiş, ya Xizir! Halkımıza yar ve yardımcı ol, ya Xizir!

Annemlerin kuşağına kadar inancına, kültürüne ve diline sıkı sıkıya bağlı bir toplummuşuz. Onlardan sonra hızla asimile olmaya başladık. Devletin Dêrsim’e özel bir asimilasyon uyguladığı yetmiyormuş gibi, şimdilerde bile kendi kendimizi asimile etmeye devam ediyoruz. Örneğin çocuklarımıza dilimizi öğretmiyor, inancımızı da yaşama gereği duymuyoruz.

Bundan yirmi yıl önce Almanya’ya geldiğimde Kürtçe’yi az da olsa anlıyor fakat konuşamıyordum. Malum, evde bize dilimizi öğretecek bir nenemiz, dedemiz yoktu. Anne-babamızsa, nasılsa Türk okullarında okuyacağımızı düşünerek bizimle hep Türkçe konuşup Türkçe öğrettiler. Kürtçe’yi Almanya’ya geldikten bir süre sonra yayına başlayan MED TV’den öğrendim. Çok akıcı konuşamadığım ve bazı sözcükler iki saat aklıma gelmediği için çok iyi bilmediğime hükmederek kendi çocuklarıma da Kürtçe öğretmedim. Tıpkı anne-babamın yaptığı gibi, çocukların duymasını istemediğim konuları hep Kürtçe konuştum ve bir gün, daha ilkokul yaşında olmayan çocuklarımın, “Ama siz başka bir dil konuşuyorsunuz ve bunu bize öğretmek istemiyorsunuz” demesiyle kendime geldim. Çocuklar Kürtçe öğrenmek istiyordu. Bu, onların en doğal hakkıydı.

Eylemlerde duydukları sloganları atarak bana tepkilerini gösteriyor, durmadan bağırıyorlardı: “Bijî Serok Apo!” “Jin, jiyan, azadî!”

Bunun üzerine evde Kürtçe konuşulmaya başlandı ve onlar da yavaş yavaş ve zevkle öğreniyor.

Alevi olduğumu öğrendim

Okuduğum ilkokulun hemen aşağısında buz gibi suları gürül gürül akan bir çeşme vardı. Zaten teneffüs olur olmaz hepimiz ilk oraya koşardık. Nöbetçi öğrenci, her tenefüste öğretmenin cam bir sürahide pencere bankında duran suyunu değiştirmek zorundaydı. Bir gün öğretmenimiz suyunu içtikten sonra bardağını kurutup ters çevirdi. Dikkatimi çekti haliyle ve sordum nedenini. Dedi ki, “Birdenbire müfettiş gelirse oruç tuttuğumu zannetsin.” Bunu evde anlatınca öğretmenimizin Sünni, bizim ve tüm köylülerimizin Alevi olduğunu öğrenmiş oldum.

Annem ve köydeki kadınlar Muharrem ayında on iki gün oruç tutar, sonrasında aşure yapar ve bunu bütün köye dağıtırlardı. Köyümüzde bir erkeğin oruç tuttuğuna hiç şahit olmadım. Tutulan oruçtan ziyade, biz çocukları sonrasında yapılacak olan aşure ilgilendiriyordu. Ki neden oruç tuttuklarını ya da tutmadıklarını sormazdık, kimse de gerek görüp anlatmazdı zaten. Sonra Şubat ayında tekrar üç günlük bir oruç tutulurdu. Buna Xizir Orucu denirdi. Aklımda en çok kalan, genç kızların üç gün boyunca hiç su içmedikleri... Böylece üç günlük oruçtan sonra rüyalarında kiminle evleneceklerini göreceklerine inanırlardı. Birkaç genç kız çeşme başında, soba etrafında bir araya gelse hep bu konu konuşulurdu: Bilmem kim rüyasında gördüğüyle evlenmiş de, bakalım biz kimi göreceğiz de rüyamızda sevdiğimizi görebilecek miyiz de...

Kömbe ve qavut

Üç günlük orucun sonunda evlenme çağındaki kızlar buluşur, kimi heyecanla gördüğü rüyayı anlatır, kimi rüyasında gördüğü adamdan dolayı yaşadığı hayal kırıklığını yansıtır, kimi de rüya görmediği için mutsuz olurdu. Bu sefer kadınlar ya soba fırınında parğaç (kete) yapar ya da hazırladıkları hamuru ekmek pişirdikleri ocağa “gömmek” yöntemiyle “kömbe” yapar, bütün mahalleye dağıtırlardı. Bir de qavut (kavut) yapılırdı: Sacta kavrulup öğütülen buğday, suda kaynatılıp koyu bir kıvama gelince içine tereyağı dökülürdü. Çıralar yakılarak qavut yüksek bir ambarın üzerine bırakılır, Xizir’ın gelip çubuğunu yemeğe batırması beklenirdi. Xizir çubuğunu qavuta batırana dek yemek yenmez ve bekletilirdi. (Ve o zamana kadar açlıktan bunalan çocuklardan ya da yetişkinlerden biri evdeki kadınlara çaktırmadan, bir şekilde qavuta bir iz bırakmış olurdu.)

Ve kadınlar Xizir’ı çağırırlardı. Çocukluğumuzda Xozatlı sandığımız Bozatlı Xizir, her yerde hazır ve nazırdı. Kim dardaysa onun yardımına koşardı.

Halkımızın hawarına yetiş Xizir!

Dersim’de 1938’de akrabalarımızın yaşadığı acıların, vahşetin, katliamın ve soykırımın aynısını bugün Cizîr, Silopî, Sûr ve Şirnex başta olmak üzere Kürdistan’daki Kürt kardeşlerimiz yaşıyor. Evleri bombalanıyor, sofraları kana bulanıyor, henüz doğmamış çocukları öldürülüyor. Bodrum katında mahsur kalan yaralılar, “Su heval, su!” diye inliyor. Düşman onursuz ve ahlaksız saldırılarına her gün akla hayale gelmeyecek yeni saldırılar ekliyor. İnsanlarımız ne yapsın? Onurlarını korumak için direnmekten başka bir seçenekleri yok. Kar-kış, hava soğuk. Tanklara, toplara, bombalara, tomalara, helikopter ve her türlü zırhlı araca karşı genç-yaşlı, kadın-erkek ve o güzelim Kürt çocukları, attıkları taşlarla, kazdıkları hendeklerle, kurdukları barikatlarla ve o koca yürekleriyle direniyor.

Ya Xizir! Sen ki her yerde hazır ve nazırsın. Darda olanın yardımına koşarsın. Sen ki mazlumun evrensel dili ve rengisin. Zalimin zulmünü gör ve mazlumun hawarına yetiş, ya Xizir! Halkımıza yar ve yardımcı ol, ya Xizir!

EYLEM KAHRAMAN

 

Bu haber 800 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD), 4. Olağan Genel Merkez Kongresi’ni Dersi..