Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Alevi Kadının Yaşamak ve Yaşatmak Mücadelesi

Alevi Kadının Yaşamak ve Yaşatmak Mücadelesi

27 Kasım 2017, 20:14

'Alevi felsefesine göre erkeğin eşiti olan ve direngen bir yapıya sahip Alevi kadının, toplumda bilinçli olarak yapılan bu ötekilşetirmeye karşı her zaman isyanı ve itirazı olmuştur.'

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü

Hangi inançtan ya da dinden, hangi siyasisi ideolojiden ve ya hangi halktan olursa olsun; ayrımcılığa, ötekileştirilmeye ve şiddetin her türlüsüne maruz bırakılan kadınlara…
Kadın tarih sahnesinde ilk zamanlar çok önde yer almaktaydı. Anaerkil dönemlerde kadının yaşadığı bu ayrıcalıklı durumdan günümüz de bahsetmek olanaksızdır.
Kadının doğuştan getirdiği cinsiyeti adeta onun yaşamının bütününün belirleyicisi olagelmiştir. İnsanlık tarihine bakıldığında kadın cins kimliği, anaerkil dönemlerde ayrıcalıklı bir yere sahip olsa da yakın çağda dayanılmaz boyutlarda cefa çekmesine neden olmuştur ve olmaktadır. Çağımızın toplumsal bir hastalığı haline gelen cinsiyet ayrımcığı kadının, dünyanın birçok yerinde yok sayılmasına, taciz, tecavüz ve şiddete maruz kalmasına neden olmuştur. Özellikle insan hakları açısından gelişmemiş toplumlarda kadın, birçok alanda ezilen bir cinstir. Özellikle demokratik hakların var olmadığı toplumlarda bu ezilmişlik ve sonucunda yaşananlar şiddeti beraberinde getirmiş daha derin boyut
kazandırmıştır.

REKLAM

Şiddet Nedir ?

Şiddet birçok dilde kısaca sözlük anlamı; bir canlıya uygulanan, kaba kuvvet, katı ve sert davranış, saldırganlık, bir kişiye, güç ve ya baskı uygulayarak isteği dışında bir şey yapmak ve yaptırmak olarak bilinmektedir.

Etimolojik yönden şiddet sözcüğü Türkçe’ye Arapça’dan geçmiştir. Şeddat sertliği ile tanınan ünlü eski Yemen hükümdarının adıdır. Buradan türeyen Şedit kelimesi; sert katı, şiddetli demektir. Türkçe’de şiddet, Kurmancı ‘ da şîdetê olarak söylenir. Kırmancki ‘de ise hariê, hariye şiddeti anlatan kelimedir. Azgınlık kuduzluk anlamını taşımaktadır.

Şiddetin Çeşitleri

Şiddetin bireysel olabileceği gibi birden fazla kişi tarafından da uygulandığı görülür. Öldürmek, yaralamak, acı vermek, işkence yapmak, tecavüz etmek gibi fiziksel şiddetin yanı sıra psikolojik şiddet çeşitleri de vardır. Cinsiyeti, etnik kimliği, dili ve inancından ötürü taciz, ötekileştirme, yok sayma, alay etme, küfür etmek de bir şiddet şeklidir.
Bu saydığım şiddet çeşitlerinin birçoğu bireysel olarak uygulandığı gibi toplumsal olarak da karşımıza çıkmaktadır. Ötekileştirme, yok sayma, demokratik haklardan yararlanmasını engellemek de toplumsal bir şiddet uygulamasıdır.

Kadına Karşı Şiddet

Kadına karşı şiddet; cinsiyete dayalı, kadının onurunu zedeleyen, ona zarar veren psikolojik, cinsel ve fiziksel olarak uygulanan aile içinde ya da toplumsal olarak uygulanan her türlü davranışı kapsamaktadır. Cins kimliğinden ötürü kadının yaşadığı şiddet, kadının sosyal hayat içerisinde etkin olarak yer almasını önlediği gibi psikolojik ve fiziksel gelişimini kötü yönde etkilemektedir. Kadının yok sayıldığı ve her türlü şiddete maruz bırakıldığı toplumlarda modern bir yaşamdan, gelişmişlikten, çağdaşlıktan bahsetmek olanaksızdır. Kadının ezildiği bir toplumda özgür bir yaşamdan, haktan adaletten asla bahsedilemez.

Kadının eşiti olan erkeğin uyguladığı şiddet, özellikle toplumsal gelişimini sağlayamamış ülkelerde daha derin boyutlarda karşımıza çıkmaktadır. Kadın köleleştirilmiş özgürlükleri elinden alınmış, baskılara maruz kalan kadın yukarıda saydığım birçok şiddet içeren durumla karşı karşıyadır. . En doğal ve temel insan hakkı olan yaşama hakkı bile sudan sebeplerle kısıtlanmış ya da elinden alınmak istenmiştir.

Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü Tarihçesi

Şiddet ve nedenleri üzerine birçok araştırma yapılmış olsa da evrensel bir sorun olan Kadına karşı şiddet konusunun gündeme gelmesi öyle çok eski değildir. Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1979′da kabul edilmiş, 1981′de yürürlüğe girmiş ve Türkiye tarafından 1985 yılında imzalanmıştır. Ayrıca Birleşmiş Milletler tarafından 1995 te Pekin’de Dünya Kadın Konferansında tartışılıp tanımlanmış ve çözüm önerileri ortaya konmuştur. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, 1999 yılında kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratmak amacıyla BM Genel Kurulu kararı ile ilan edilen gündür. Daha sonra ki yıllarda da yine kadınların mücadelesi ile daha çok gündeme getirilmiştir. 2000 li yıllarda dünyanın birçok yerinde kadınların verdiği mücadele ile toplumun temel birimi olan aile içinde, kadına ve çocuğa uygulanan şiddete karşı yaptırımlar tartışılmaya başlandı. Başlı başına toplumsal bir sorun olan bu durum karşısında kadınlar verdikleri mücadele ile yasaların değişmesi yaptırımların uygulanması konusunda ciddi anlamda mücadele vermektedir. Bu sorunun çözümü noktasında siyasal alanda verilen mücadele hala devam etmektedir. Erk yasa yapıcıların ve uygulayıcıların şiddeti meşrulaştıran söylemlerine karşılık özellikle kadın aktivistlerin, sivil toplum kuruluşlarının verdiği mücadele azımsanacak bir oran değildir fakat yeterli de olmamaktadır. Toplumsal sessizliğe karşı farkındalığın arttırılması ve şiddetin engellenebilmesi için daha çok çabanın sarfedilmesi gerekmektedir. Öncelikle Kadınların örgütlenmesi ve haklarının bilincinde olması gerekir. Bu konuda birçok sivil toplum örgütü çalışmalar yapıyor olsa da uygulamada çok az karşılık bulmaktadır.

Alevi Kadınların Şiddete Karşı Mücadelesi

Aleviliğin hayat felsefesine göre yaşayan Alevi kadın, kendi içinde özgür gibi görünse de yaşadığı toplumun sosyal ve hukuksal uygulamalarından etkilenmektedir. Aile içi fiziksel ve psikolojik şiddete en az maruz kalan Alevi kadınlar, çoğu zaman aile dışında yaşadıkları ötekileştirme ve şiddete dayalı zihniyet ile yüzyıllardır karşı karşıya kalmaktadır. Günümüzde de bu ötekileştirme devam etmektedir. İş ve sosyal hayat alanlarında, var oldukları etnik köken ve inançlarından dolayı yaşadığı zorluklar, zaten kadın olmanın zorluklarıyla da birleşince iki katına çıkmaktadır. Eşitsiz bir yaşamla baş etmek için daha fazla emek ve çaba harcamak zorunda kalmaktadır. Bunun sonucunda emek alanında yer bulamamak, emeğinin hakkını alamamak, onuru için daha çok savaşmak zorunda kalmaktadır. Gördüğü şiddet kimi zaman duygusal ve toplumsal yalnızlaşmasına neden olmaktadır.

Alevi felsefesine göre erkeğin eşiti olan ve direngen bir yapıya sahip Alevi kadının, toplumda bilinçli olarak yapılan bu ötekilşetirmeye karşı her zaman isyanı ve itirazı olmuştur. Bu itiraz adeta onu kadın haklarını savunmak adına yapılan her türlü eylem ve aktivitelerde öncü olma rolünü de biçmiştir. O nedenle nerede kadına uygulanan baskı ve şiddete karşı bir eylem ya da etkinlik varsa Alevi kadının diğer kadınlarla dayanışma içerisinde olması olağandır. Alevi kadının inancının kendisine bahşettiği yaşamak ve yaşatmak felsefesi ona bu sorumluluğu doğal olarak vermektedir. Kısaca şöyle görmek mümkündür; Alevi kadında, nereden gelirse gelsin kadına karşı şiddeti meşrulaştıran her türlü baskı ve şiddete karşı birlikte mücadele etmenin bilincinde olarak davranmak, tarihsel geçmişinin ona verdiği doğal bir reflesktir.

Kültürel ve fiziksel asimilasyon, kırım politikaları, savaş politikaları öncelikle kadın bedeni ve yaşamını hedef alır. Çünkü kadın dil ve kültür taşıyıcısıdır, onurdur. Kadının düşürülmesi, şiddete maruz bırakılması ait olduğu topluluğun yok edilmesinde yüzyıllarca yöntem olarak kullanılagelmiştir. Öncelikle kadının etksisiz bırakılmasını düşünen ve uygulayan erk zihniyetin yarattığı bu duruma karşı tek çare, kadının bulunduğu alan içerisinde örgütlenmesi ve kadınlar arasında dayanışmayı güçlendirmesi gerekir. Bunun için en başta kendini ve çevresini kadın hakları konusunda bilinçlendirmek mecburiyetindedir. Kendini dışarıdan gelen şiddete karşı ancak bu şekilde koruyabilir ve savunmasını sağlayabilir.

Kadının haklarını savunmak ve şiddete karşı olmak sadece kadına biçilen bir misyon değildir. Erkek ve kadın birlikte karşı koyabilmelidir. Kadının önünü kesmek, onun özgürlüğünü kısıtlamak, gericiliğe ve toplumsal bağnazlığa davetiyedir. Bunun bilincinde olarak davranmak insan olmanın gereğidir. Örneğin, Kadın bedenini hedef alan küfür ve aşağılama sözlerini kullanmaktan vazgeçmekle başlanabilir.

Demokratik bir yaşam isteniyorsa eğer esas olan, kadının hakkı olan özgürlüğü için verilen mücadeleye herkesin ortak olmasıdır.

Onurlu ve özgür bir dünya ancak kadının özgürlüğü ile mümkündür.

Xece ÇEVİK / Alevinet

Bu haber 786 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD), 4. Olağan Genel Merkez Kongresi’ni Dersi..