Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Barzani, yeniden Ankara’nın kucağına mı dönüyor?

Barzani, yeniden Ankara’nın kucağına mı dönüyor?

27 Ekim 2017, 18:30

 Ortadoğu’nun entrikacı ruhunu okuyan başlıca uzmanlardan biri olan Cengiz Çandar da bunu teyit ediyordu. Gümrük kapılarını tutup, Kürtlerin iradesini kırmak ise, Türk-Irak projesinin ilk adımıydı. Ankara’da ikili görüşmeler yapılırken, Irak ordusu bu yoldaydı.

Güney Kürdistan sorumluları, artık yükseklerde rüzgara karşı kanat açan kartal, değildir. Onlar artık, tüyleri dökük, kanatları kırık, uçma yetisini de kaybetmiş, bakışları kaymış birer şaşkın bir kuş türüdür.

“Şal û şapik“ giyimli, başı sarıklı “Kürt Prens"lerin azameti ise seller, sulara kapıldı, gitti.  

Yükseklerde sanılan onurları yerde, gururları kırık…

Çünkü, “tek yalnız kalsam da" diye başlayan direngenlik palavraları, rüzgarların önünde savrulup un ufağı parçalandı. Havaya karıştı. Kayboldu.

O palavralar, bayraklar, flamalarını dalgalandıra dalgalandıra kapıya dayanan işgalcileri görünce, saklanacak delik bulmak için kaçan “soset"ler olarak geçti, rezaletlerin evrensel tarihine.

Kaçışın toz ile duman bulutu bir çöküş ve mirasyedilerin bitiş resmiydi.

Öte yandan, Kürdistan’ın bütün parçalarında, 50 milyon kişinin yüreğinde matem “gıjgarı“ydı, o kudumsuz bulut…

Bu sabah, dünya medyasının dolaşımına dahil ettiği haber ise “ölü bir onurun" mezar taşını simgeliyordu. Haberde, yönetimin 25 Eylül referandumu sonuçlarının doldurulup “yok" hükmüne indirgendiği açıklanıyordu.

Bu kayıtsız, koşulsuz teslimiyetti.

(Oysa Arjantinli Generaller Falkland adalarını, Yunanlı General Papadopulos da Kıbrıs adasının yarsını kaybettiğinde istifa ederek tarih sahnesinden çekilmişti. Halk isyan edince de yeni yönetim tarafından hapse atılmışlardı. Ama Ortadoğu, kaybedenler kulübüydü. Onlar hep ayakta ve daima haklıydılar.)

Türk Başbakanı Binali Yıldırım, bu açıklamadan hemen sonra, kabahat, kusur işleyen kölesini cezalandırdıktan sonra, aniden sevecenleşip başını okşayan “iyi yürekli efendi" (senyör) edasıyla, “zamanında, niye Türkiye’nin sözünü dinlemedin?" diyordu.

Oysa ne geldiyse, Barzani ailesinin teslimiyetle sözlerini dinlemesi yüzünden gelmişti başlarına. Bu son trajedinin temel sebebi söz dinlemeleri, olanlar da Barzani ve Erdoğan ailesi yakınlaşmasının zehirli meyvesiydi.

Şöyle ki:

Güney Kürdistan’ı, Batı dünyasından ayıran, Amerika ile karşı karşıya getirip yalnızlaştırarak kendisine benzeten Erdoğan’ın temsil ettiği Türk devletiydi.

Bu nedenle, Referanduma gidilirken, destek alma bir yana, kimseden içtenlikli görüş bile alınmadı, Barzaniler yönetimi. İsrail, kendiliğinden çıkıp “Kürtlerin devlet olması haktır" dedi. O kadar.

Ama “pusuculara karşı siperdeyim“ demedi.

Kürt dünyasına gelince: Onlar, Türk ırkçılığının yok edilmesi gereken düşmanlar listesinde, baş sıradaydı. Türkün düşmanı, yaranma yarışının unsuru olarak kanlısı sayılıyordu.

O nedenle, Kürtler arasındaki ilişkiler zincirine, en tuhaf halka bu dönemde eklendi. Türklerin düşmanı, yaranma olgusu olarak onların da düşmanı oldu. Güney yönetiminin namluları, kurtuluş için çırpınan Şengal‘e, Rojava, Kuzey Kürdistan’a çevrildi. Sınıra, utanç hendekleri kazıldı. Arapların açtığı sınır kapılarına kilit vurularak, dayanışma önlendi.

Oysa, bitişikteki kardeşler bütün bozgunlardan sonra Güneylilere yardıma koşmuş, önlerine çıkan engellerle çatışmış, can kayıpları vermişlerdi.

 Mesud Barzani bile, aile tarihinde, Kuzeylilerin babasına yaptığı yardımları anlatıyor.  

Kısacası, Erdoğan rejimine bağlılık gösterisine çıkan Güney yönetimi, dünyadan soyutlanmış bir gariban yalnız olarak referanduma gitti.

Türk devleti referandumdan sonra da, İran ve Irak’ı karşı cephede örgütleyen düşman olarak belirdi. Dar günde dost ve kardeş maskesi düşmüş, cellat orta yerde belirmişti.

Bu satırları yazarken Erdoğan, Irak Başbakanı Abadi ile görüşme halindeydi. Henüz bir açıklama yapılmamıştı. Ancak ne gibi açıklama yapılırsa yapılsın, Ortadoğu entrikacılığında gerçek günden hep saklı, gizliydi. Ortaya söylenenler ise, kandırmaca unsurunun ötesi değildi.

Bu buluşmada, ele alınan konu, Güneyde 1975’e dönüş planıydı. Yani bütün Kürt kazanımlarını kırpıp yok etmek, hiçe indirgemek…  

 Ortadoğu’nun entrikacı ruhunu okuyan başlıca uzmanlardan biri olan Cengiz Çandar da bunu teyit ediyordu. Gümrük kapılarını tutup, Kürtlerin iradesini kırmak ise, Türk-Irak projesinin ilk adımıydı. Ankara’da ikili görüşmeler yapılırken, Irak ordusu bu yoldaydı.

Öte yandan, Barzanileri öteleyen, görüşme taleplerini geri çeviren Türk devleti, onlara yeniden kucak açmaya hazırlanıyordu.

Nitekim, Türk dış politikasının “derim adamı" olarak bilinen eski büyük elçi Şükrü Elekdağ da, Uğur Dündar’la röportajda, Barzanilerin PKK başta olmak üzere, öteki Kürtlere karşı kullanılmasını öneriyor, ikna edilmesi için, ona karşı kullanılan sert ifadelerin yumuşatılması ve ekonomik katkının yeterli olacağını söylüyordu.

Barzaniler, gerçekten Ankara’nın kucağına mı dönüyordu? Bilinmez, ama Ortadoğu’da hiç bir şey şaşırtıcı değildir. Üstelik bunca banka hesabı ve bir yerde duran petrol paraları, oradan bakarken…

Ahmet KAHRAMAN / Politika

Bu haber 607 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Prof. Dr. Bedriye Poyraz, Dersim’deki tarikat örgütlenmesinde Munzur Üniver..