Açık bir şekilde orayı düşman toprakları olarak kodlamış ve adım adım orayı yaşanmaz kılarak kendi işgalini, işgalci sivillerle donatmak istemektedir. Başka bir açıdan da en sert terörize eylemlerle, şimdiye kadar başarılmayanı başarma hırsını da göstermektedir. Buna iki biçimde odaklanmaktadır:
1. Tarihe saldırı yanı kendisinin oradaki köksüzlüğünü hatırlatacak geçmişi yok etmek, 2. İçinde Ötekisinin var olduğu çevresini yok etmek. Toplamında, geçmişi ve bugünü yok ederek geleceğini ortadan kaldırmak.
Görüldüğü üzere bunlar topyekûn bir saldırı biçimidir. İran ile eş zamanlı saldırılara bakıldığında bunun Astana süreci ile uyumlu bir politika olarak şekillendiği de açıktır. Yani aslında Ortadoğu’da Kürtlerin güçlenmesine karşılık, bir tür intikam ve elindekilerini kaptırmama refleksi. I. Dünya Savaşı’ndan bu yana kendi aralarında yağmaladıkları Kürt topraklarının tehlikeye düşmesine verilen şiddetli bir suçluluk refleksidir. Bu toprakların kendisine ait olmadığını, içinde yaşayanları ise eskiden açlığa mahkûm ederek kontrol altında tuttuğu ucuz işgücü olmayacağının yarattığı dehşetle, bütün gücüyle yaptığı -büyük bir ihtimalle de son- bir hamledir. Bu aynı zamanda Suriye Kürdistan’ında adeta yoktan varoluşa, en büyük parça olan Kuzey Kürdistan’ı imha ederek, diğer parçaların belini kırmaya çalışma refleksini de içermektedir.
Bu çerçevede, asimetrik savaş kapsamında 90’lar konseptinden daha sert ve gelişmiş araçlarla saldırıyor. İlk hedef doğa ve tarih olarak karşımıza çıkıyor. Sivillerin hedeflenmesi de bu çerçevede yürütülmektedir. Çağımızdaki koşullarda yeni bir fiziki soykırımı göze alamadığı için, öylesi bir soykırımın sonuçlarına benzer sonuçlar oluşturacak başka mekanizmalar kullanıyor. Örneğin Dersim’de yapılan 1938 Soykırımı’nın devamı aslında. Mesela Necmettin Öğretmenin akabinde Ercan Güneş’in öldürülmesi, CHP’nin bayraklı yürüyüşü, buraya yönelik bir komplonun hazırlandığını da göstermektedir. Tıpkı 1937’de askerlerin karşılığının ne olacağını bildikleri halde Dersimli bir Kürt kadına cinsel saldırıda bulunmaları gibi. Arkasından zaten orman yangınları durumun uzun ve ince ince planlandığını göstermektedir.
Asimetrik müdahalenin toplamdaki amacı: Kürtleri bölgeden çıkarmak. İnsanı, tarihi o topraklardan çıkararak, kendi işgalini tehdit edecek unsurlardan kurtulmak. Bölgeyi yağmacı bireylerine vererek, yağmacılarla kendi varlığını ortaklaştırarak, oradaki varlığını sağlamlaştırmak. Bu Osmanlı’dan beri süren eden cihatçı anlayışın devamıdır. Başkalarının mallarını, topraklarını ele geçirmeyi dini açıdan motive etmenin bir aracı olarak cihat, şimdilik mecburen sadece iç tarafta yapılmaktadır. Tıpkı Rum ve Ermeni mallarına yaptığı gibi, şimdi Kürt mülkiyetini hedeflemektedir. Bu nedenle ne olursa olsun Kürtlerin topraklarını terk etmemesi, topraklarını hiçbir şekilde satmamaları gerekiyor. Bir kez çıkıldı mı artık kuşaklar boyu mülteci olunacağını unutmamak gerekiyor.
Dolayısıyla yangınlara sivil müdahale birimleri oluşturulabilir. İnsanlığa, doğaya ve tarihe karşı işlenen bu suçların sürekli olarak kayıt edilmesi ve paylaşılması son derece önemlidir. Ne kadar çok olursa olsun kanıksamaktan kaçınılmalıdır. Sosyal medya paylaşımları son derece önemli olduğu gibi artık önemli kayıt araçlarıdır. Bunları ihmal etmemeli ve etkili bir şekilde kullanılmalıdır. Kolonyal vahşeti her şekilde teşhir eden görüntü ve görsellerin ileride savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlendiğinin kanıtları olarak kullanılacağını da unutmamalıyız. Kürtlerin Kobanê ile başlayan kendi topraklarında kalma ve savaşma ısrarının nasıl önemli olduğunu artık görüyoruz. Ölümü göze alarak direnen yaklaşık 250 kişilik Kürt savaşçısından, on binlerce savaşçının olduğu bir orduya dönüşmenin hikayesi bitmedi, devam ediyor. Doğamıza ve tarihimize sahip çıkmalıyız…
AVA NEŞE KALP / Politika