İşlerini geri isteyen akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça, 66 gündür; askerlerce öldürülen oğlunun cenazesini isteyen baba Kemal Gün ise 79 gündür açlık grevinde. Sağlık açısından kritik günlerin aşıldığı eylemler, açlık grevlerini Türkiye’nin gündemine bir kez daha getirdi. Gülmen ve Özakça’ya destek olmak için bekleyenler, dün bir kez daha polis saldırısına uğradı, 4 kişi gözaltına aldı. Destek olmak için Kadıköy’de başlatılan grevi devralan Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, sivil direnişini önemini vurguladı. Aralarında Hasan Ali Toptaş, Murat Uyurkulak ve Birhan Keskin’in de olduğu 103 edebiyatçı, Gülmen ve öğretmen Özakça için acil çağrıda bulundu.
Açlık grevcilerinin takip ve tedavisi ile uğraşan hekimlere yol gösterici, anayasa niteliğinde bir belge olan Malta Bildirgesi’nde, açlık grevine girenler “Zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişi” olarak tanımlanıyor. Açlık grevlerine, genelde cezaevi gibi “kişinin özgürlüğünün elinden alındığı” ve “kişinin bedeninden başka hiçbir şeyinin kalmadığı” alanlarda başvurulduğu belirtiliyor. Gülmen, Özakça ve Gün’ün dışarıda, sokakta açlık grevini sürdürmesi bu tartışmanın bir parçası.
Türkiye geniş bir cezaevi
İnsan hakları savunucusu CHP’li vekil Şenal Sarıhan, şöyle açıklıyor: “Eski bir siyasi dava avukatıyım, açlık grevlerini cezaevinde yaşadım. Taleplerini duyurabilmek için en sonunda bedeninizi ortaya koyarsanız. Gülmen ve Özakça’ya dedim ki Türkiye geniş bir cezaevi, evet dışarısı da bir cezaevi! Demek ki insanların dışarıdaki mücadele alanlarını o kadar tıkadılar ki, insanlar artık bedenlerini dışarıda da ortaya koyabiliyorlar.”
Eylem ölmek için değil
Malta Bildirgesi’nde grevcilerin ölüme olan yaklaşımına dair “Açlık grevi yapanlar genellikle ölmek isteyen kişiler değildir; ancak, aralarından kimileri amaçlarına ulaşmak için ölümü göze almış olabilir” ifadesi geçiyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Sekteri Metin Bakkalcı da “açlık grevindekilerin temel amacı ölüm değil” diye altını çiziyor. Bakkalcı, açlık grevi ile intihar arasındaki ayrımı şöyle açıklıyor: “İntihar, yaşamdan beklentinin kalmadığı noktada gerçekleşiyor. Açlık grevi yapanlar ise aslında ‘ölümü pahasına onurlu bir yaşamı sürdürmek’ için bu yola başvuruyor.”
‘Bitirin’ demek yerine taleplere odaklanın
Gülmen ve Özakça, her platforma “Grevi bitirin” çağrılarını kabul etmediklerini dile getiriyor ve taleplerinin öne çıkarılması isteklerini yeniliyor. Malta Bildirgesi’nde grevcilere yaklaşımda “zarardan kaçınmak” için “Yalnızca sağlığa yönelik zararın asgari düzeyde tutulması değil, akli melekeleri yerinde kişilere zorla tedavi uygulanamayacağı ve onları zorla açlık grevinden vazgeçirmeye çalışılmayacağı anlamına da gelir” deniliyor. Dr. Bakkalcı, bu durumu şöyle değerlendiriyor: “Grevdekilerin temel amacı ve grevin asıl sorunu taleplerdir. Sorun talepse talebin çözülmesi gerekir. KHK ile ihraçlar sonrası insanlar açlığa mahkum ediliyor. Uluslararası raporlar Türkiye’de yaşananları ‘medeni ölüm’ diye açıklıyor. Açlık grevi yapanlar vücuduna zarar veriyorlar diye bir gerçeklik ve algı var ama aslında açlık grevinin sebebinde ‘medeni ölüm’ dediğimiz, yaşama karşı hamle var.”
Talep karşılanabilir nitelikte
Açlık grevlerinin tarihine bakıldığında, grevcilerin talepleri her zaman en doğal ve temel haklarının ihlal edilmesinden kaynaklanıyor. Önemli nokta ise greve katılanların talepleri sadece kendilerini değil toplumun büyük bir kesimini ilgilendiriyor. İhraç edilen Gülmen ve Özakça, “İşimizi geri istiyoruz” talebiyle greve başladılar ve ayrıca yargı yolunun açılmasını talebini sürdürüyorlar. Özakça ve Gülmen’in talepleri, ihraç edilen bütün emekçileri ve ailelerini kapsarken, yargı yolunun açılması da toplumun en doğal hakkını içeriyor. 79. güne giren baba Gün ise Türk ordusunun hava saldırısında katledilen oğlunun cenazesinin verilmesini istiyor. “Cenazelerimiz nerede” diye soran Gün’ün talebi toplumun defnetme ve yas tutma hakkından ileri geliyor.
Sağlık durumlarının seyri
Türk Tabipler Birliği’nce (TTB) açlık grevlerine dair hazırlanan bilgilendirme raporunda, “Yeterli sıvı alındıysa ilk 10 gün, hatta 2 haftaya kadar açlık tolere edilebilir. Vücut ağırlığının yüzde 10-15’i kaybedildiyse ve 28 gün aşıldıysa yüksek risk ortaya çıkar” deniliyor. TTB grevin 14-34 gün aralığının “artmış risk” 35-42 gün aralığını ise “ciddi risk” olarak tanımlıyor. TTB’ye göre 42 günün ardından baş gösteren sorunlar şöyle vurgulanıyor: “İlerleyici güçsüzlük, bilinç bulanıklığı, uykuya meyil görülür. İşitme kaybı, görme kaybı varsa durum daha da ciddidir. Kanamalar (dişeti, mide, barsak), organ yetmezliği bulguları (nabız sayısında azalma, solunumun değişmesi) görülür. Başlangıç vücut ağırlığının yüzde 30’undan fazlasının kaybı yaşanır.”
TBB, 45-75 gün aralığında, “Kalp damar sisteminin çökmesi ya da ciddi kalp ritim bozukluğu ile ölüm gerçekleşebilir” uyarısı yapıyor.
Gülmen ve Özakça, kritik bir eşikte bulunurken, Gün ise 79 güne ulaşarak “ölüm riskini” taşıyor.
Grevciler, sağlık durumlarının değil taleplerinin öne çıkarılmasını isteyerek, “Hasta değil, direnişçiyiz” sloganıyla, taleplerinin öne çıkartılmasının altını çiziyor.
Devlet görmezden geliyor
Açlık grevleri sürecinde devletler kendileri açısından iki seçeneği zorunlu görüyor; açlık grevinin taleplerinde uzlaşmak ya da greve zor yoluyla müdahale etmek.
Birçok kez ise Gülmen, Ökakça ve Gün’de olduğu gibi “açlık grevi” devletler tarafından görmezden geliniyor. Devletler, açlık grevine müdahale girişimi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “yaşam hakkını koruma” ilkesine dayandırıyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşbaşkanı Öztürk Türkdoğan, bunun ikiyüzlü bir davranış olduğunu belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Müdahale seçeneği Türkiye’de gündeme geliyor. AİHS’nin tüm hak kategorilerini ihlal edeceksiniz ama en son noktada insan hakları açısından ‘yaşam hakkını koruyorum’ diyeceksiniz. Devletler yaşam hakkını korumak için değil, açlık grevinde olanları ezmek için, grevi sona erdirmek için müdahale ediyor. Yaşam hakkının yanında olmak için insan haklarına uygun taleplerin çözümü sağlamak gerekiyor. Açlık grevlerinin sebebi zaten devletlerin uygulamalarıdır. Bu yüzden devletlerin grevlere yönelik yaklaşımları her zaman sorunlu olmuştur.”
Grev alanına saldırı
Yüksel Caddesi’nde Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek olmak için bekleyenlere saldıran polis, 4 kişiyi gözaltına aldı.
Grevin sürdürüldüğü yere gelen polis, İnsan Hakları Anıtı önünde grevcilere getirilen çiçek ve bankları kaldırdı. Ardından gruba saldıran polis, Mehmet Dersulu, Rezzan Şengül, Eser Budak ve Ayşe Arapgirli’yi gözaltına aldı. Çankaya Polis Karakolu’na götürülen yurttaşlar, emniyetteki işlemleri ardından serbest bırakıldı. Serbest bırakılan Mehmet Dersulu’nun darp edildiği, yüzünde yaralar olduğu görüldü.
Gözaltına alınma anlarını anlatan Dersulu, şunları aktardı: “Önce etrafımızda tur atmaya başladılar. Biz neden bunu yaptıklarını sorduğumuzda ‘güvenliğiniz için’ dediler. Sonra gelip ‘valilik kararı var 5 dakika sonra kaldırın’ dediler. Sonra bize müdahale ettiler. 5 polis beni gözaltına aldı. İşkence ettiler, kaşım yarıldı. Sırtımda darp ağrısı var. Rezan’ın da bacaklarına vurdular. Gözaltı aracındayken, çiçeklerimizi çalan polisler, çiçekleri kendi aralarında bölüşme ahlaksızlığını yaptılar.”
103 edebiyatçıdan acil çağrı
103 edebiyatçı, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın taleplerinin yerine getirilmesi için yetkililerin acilen devreye girmesi çağrısında bulundu.
Aralarında Hasan Ali Toptaş, Murat Uyurkulak ve Birhan Keskin’in de olduğu 103 edebiyatçının çağrı metni şöyle: “KHK ile işten atılan akademisyen Nuriye Gülmen ile öğretmen Semih Özakça 65 gündür açlık grevinde. Durumları gün geçtikçe daha da kötüleşiyor. Haksız yere işten atılmalarını protesto eden, işlerine iade edilmeyi talep eden Gülmen ve Özakça’nın taleplerinin yerine getirilmesi yönünde yetkililerin acilen devreye girmesi için çağrıda bulunuyoruz.”
İmzacıların isimleri ise şöyle: Ece Temelkuran, Burhan Sönmez, Yavuz Ekinci, Ahmet Gece, Aslı Tohumcu, Asuman Susam, Nil Sakman, A. Mert Özsoy, Emek Erez, Melike İnci, Birgül Oğuz, Karin Karakaşlı, Kerem Görkem, Ahmet Ergenç, Belma Fırat, Yavuz Akengin, Melike Koçak, Mustafa Orman, Mehmet Said Aydın, Nursem Banu Özyürek, Emrah Polat, Sibel Oral, Bade Osma Erbayav, Mahmut Temizyürek, Bilal Kayabey, Gönül Kıvılcım, Ayça Güçlüten, Altay Öktem, C. Hakkı Zariç, Nazlı Karabıyıkoğlu, Menekşe Toprak, Alper Beşe, Hasan Ali Toptaş, Murat Uyurkulak, İlhan Durusel, Esra Yalazan, Onur Akyıl, Sibel Türker, Adnan Binyazar, Mehmet Oktay Onbaşı, Akın Sevinç, Miyase Sertbarut, Haydar Ergülen, Berna Durmaz, Reyhan Yıldız, Nermin Yıldırım, Ahmet Tulgar, Veysel Oğulcan Tünay, Hikmet Altınkaynak, Meltem Gürle, Orhan Çetinbilek, Pelin Buzluk, Semih Gümüş, Koray Sarıdoğan, Yasemin Yazıcı, Mine Soysal, Hüseyin Kıran, Halil Türkden, Asuman Bayrak, Ayşegül Tözeren, Sema Kaygusuz, Birhan Keskin, Tekgül Arı, İsahag Uygar Eskiciyan, Nuray Tekin, Gülden Erbayri, Cihan Ülsen, Emel Kurma, Merve Yakut, Deniz Durukan, Figen Şakacı, Ayşe Sarısayın, Emre Şahinler, Bora Abdo, Ercan Y Yılmaz, Gamze Arslan, Barış Yıldırım, Behçet Çelik, Deniz Lodos, Semih Öztürk, Fahri Eperen, Ayşe B. Kaban, Reyhan Yıldırım, Murat Meriç, Mesut Varlık, Aslı Uluşahin, Ümit Aykut Aktaş, Melek Ulagay Taylan, Hikmet Hükümenoğlu, Suat Çelebi, Kerem Eksen, Necla Emekçi, Gül Ersoy, Büşra Ersanlı, Şebnem İşigüzel, Neslihan Cangöz, Hülya Deniz Ünal, Burak Abatay, Kerem Işık, Ata Egemen Çakıl, Fehmi Salık, Aslı Perker ve Mehmet Erte.
Gergerlioğlu grevi devraldı
Gülmen ve Özakça’ya destek olmak amacıyla İstanbul Kadıköy’de başlatılan bir günlük süreli dönüşümlü açlık grevini 8. gününde Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu devraldı.
Kalkedon Meydanı’nda sürdürülen grevi devralan Gergerlioğlu, ülkede yaşanan savaşa “dur” dediği için ihraç edildiğini belirterek, KHK’lerin zulüm olduğunu belirtti. Gergerlioğlu, devletin bu mağduriyete biran önce son vermesini istedi.
Bir hekim olarak açlık grevi eylemlerinin insanın yaşamsal fonksiyonlarında nasıl bir sonuç bıraktığını bildiğini ifade eden Gergerlioğlu, “Barış Akademisi imzacılarından olmadığım halde onlara destek vermek istedim. İlla onlara destek olmak için bir imzacı olmaya gerek yok. Hepimiz KHK mağduruyuz. Bundan da öte hepimiz insanız ve onlara destek olmalıyız” dedi.
Ankara Yüksel Caddesi’nde Gülmen ve Özakça’ya destek verenlere yönelik polis saldırısını da kınayan Gergerlioğlu, “Sivil direniş engelleniyor” dedi. Gergerlioğlu, taleplerin kabul edilmesi çağrısında bulundu.
DENİZ NAZLIM / DİHABER / ANKARA