Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Cizirê ve Sur'dan IŞİD geçti / Ahmet Kahraman

Cizirê ve Sur'dan IŞİD geçti / Ahmet Kahraman

03 Mart 2016, 16:04

Kürt, Selahattin Demirtaş'ın sesine ses ver: O, sana sesleniyor. Duyuyor musun, "barbara karşı hep beraber" diyor…

Kürdistan, baştan başa üstü açık esir kampı. Türk devleti, kendi yasalarını, anayasalarını tanımayan terör devletine dönüştü, çoktan.

"Tek devlet" diyorlar, ama Kürtlere de şamil devlet fiili olarak ikiye yarılmış. Kürtler için ayrı, Türkler için ayrı kanunlar…

Anayasa'da herkesin topluca sokağa çıkma, sözünü söyleme özgürlüğünden bahsediliyor. Ama fiili durumda emirler, yasaların üstünde. Kürtler daha sokağın başında belirmeden kurşun, zehirli gaz, su sıkan tankerlerle karşılanıyorlar.

Bu yazıyı baskının son dakikalarına yetiştirmeye çalışırken, Kürtler, liderleri Selahattin Demirtaş'ın çağrısıyla Türk devletinin Sur katliamına kalkan olmak için, Amed merkezine yürüyorlardı. İçişleri Bakanı, tehdit salvolarıyla şehri sahiplerine yasak ilan ediyor, sonra panzerler ölüm sirenleriyle hücuma geçiyor, Kürtlerse, şehir boyunca, köşe bucak direniyorlardı.

Katledilmiş Kürtleri yakan, ölüleri panzerlere bağlanıp sürükleyen, İslamo Faşist ideoloji yolunda şehirleri, tarihi, kültürel yapıları yıkanlara yakışan bu, Türk rejimin gerçeği buydu. Kürtlerse tarihlerine yakışanıyla bir kere daha "çi dibê bira bibê" diye diye, kendilerine yakışanıyla, tarihi yeniden yazmak için can feda direniyorlardı.

Öte yandan, Kürdün barbara direniş hikayesini, hep başkaları yazdı. Şeyh Said'ın direnişini Cemal Bardakçı, Hakkı Uluğ ve Metin Toker'in hakaretleri, Seyid Rıza'nınkini de Barbaros Baykara'nın küfürleriyle sarmal okuduk.

 Kürtleri anlatan filmler, roman ve hikayeler yine barbar kafanın insafına kaldı. 

Ancak, o devir de değişti. Artık hiç bir şey eskisi gibi değildir. Bugün, giderek gelişen Kürdistanî medya, kanlı eli, kirli yüzü anında, günün tarihine kaydeden sayısız Kürt gazeteci, televizyoncu var. İmkansızlıklara rağmen, Kürdistan ufuklarını sanat cephesinden didikleyen sinemacılar, hikayeciler, romancı, denemeci ve şairler…

Söz gelişi, günün tarihini de artık onlar yazamıyorlar. Türklerin, Rojava'da İslamo Faşist çetelerle işbirliği cinayetleri, Kürt medyası sayesinde, çarpıtılarak katillerin mağdururiyeti şeklinde değil, gerçeğiyle yerini buluyor dünya medyasında. 

Kırlarda mücadele veren Kürtler, Türklerin 2015 Temmuzunda, toplu tutuklama ve cinayetlerle şehirlere şehirlere saldırmasından, önce Varto, Silvan, sonra Nusaybin, Silopi, Dargeçit'te, ardından da Cizîra Baton'da, Diyarbakır Surlarının içi, Derik, İdil'de mevziler kazınıp, barikatlar kurarak direnişe başladılar..

Türk devleti, şehirlere saldırıda, IŞİD'in terör yöntemini kullanıyordu. Önce, "geliyoruz" tehditleriyle halkı kaçışa zorluyor, sonra tanklar, top ve helikopterle taarruza geçiyordu.

Cizîra Botan muhasarasına tanıklık eden genç Kürt kadın gazeteci Asya Tekin, Med Nuçe televizyonunda, 73 gün süren kuşatmayı anlatıyordu. Suyu kesilmiş, gıda girişi yasaklanmış şehirdeki açlık ile sussuzluğu, çöl havasının kış soğuklarını, korkudan yerleşik olmuş uykusuzluk salgınını…

Sayısız olay ve hikaye arasında, insaniyetin ölümü olan yerde yatan insan ölüleri, Vurulmuş hayvanlar, bir bacağı kopuk dananın yürüyüşü ve adını vermediği ama ahbaplık ettiği bir kadın…

Kadının kızı, bir kaç blok ötede, direnişçiler safında yaralıydı. Ananın, onu sırtına alıp bulunduğu yerden çıkarma, hastaneye yetiştime gücü vardı. Bunun için, adım da atmış ama, hemen geri dönmüştü:

"Yolumu kesen askerlerin yüzünü gördükten sonra, tecavüze uğramaktansa kızım orada kalsın dedim, kendi kendime…"

IŞİD'leşmeydi, bu. IŞİD, Cizîra Botan'dan geçti. Yüz yıllar önce Moğolların yapamadığını yaparak, taş üstünde taş bırakmadı, hırsızdan, bebek katilleri, ölü tecavüzcülerinden dindar çıkaranlar…

Anneler, tecavüze uğrar korkusundan, evlatlarını ölüme terk ediyorlardı, onların geçtiği yerlerde.

Katiller, Diyarbakır Surlarını sarmış, insan canı almak için aç kurtlar gibi çak çak dişlerini birbirine vuruyorlardı.

Nefes alan her Kürt, IŞİD'in ikiz ruh kardeşleri için ganimetti. Onlara eziyet ederek, ruhlarını almak ise mutluluğa erişmekti.

Böyle eğitilmiş, insanlıktan çıkarılmışlardı.

Asya Tekin, şanslıydı. Kuşatılmış Cizîra Botan'da 73 gün kalmış, barbarların hücumu günleri boyunca, kitaplar dolusu yazı malzemesi toplamış ama tecavüzcü ve katillerin eline geçmemişti.

Oysa Azadiya Welat Gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş o kadar talihli değildi. O sağ-salim ele geçmişti. Sonrasını, babası Fırat Aktaş anlatıyordu:

"Oğlumu ve diğer cenazeleri, kül olmuş şekilde görünce gözlerime inanamadım... Gözlerini yuvalarından çıkarmışlar, kulaklarını kesmişler, burunlarını deşmişler cenazelerimizin. Hangi dinde, hangi kitapta, hangi hukukta böyle bir şey var bilen varsa söylesin?"

Katilden, katliamcıdan, tecavüzcü, yalancı ve hırsızdan devlet ulusu, baş dindar çıkartan İslamo Faşizm insanları diri diri yakıyordu. Katliam kanıyla yıkanıyor, bebeklerin kanıyla ellerini kınalıyorlardı.

Kimileri de Kürtlere hakaret olsun diye bunları, "kardeş" gösteriyorlardı.

Kürt, Selahattin Demirtaş'ın sesine ses ver: O, sana sesleniyor. Duyuyor musun, "barbara karşı hep beraber" diyor…

Barikatlarda can verenler adına ve Cizîra Botan direnişinin efsanevi cesareti Mehmet Tunç'un ruhu aşkına, bugün değilse ne zaman! 

 

Bu haber 568 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Boksör İsmail Özen, Almanya’da spor, medya ve iş dünyasında tanınan bir isi..