Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Bayram ve hüzün / Ahmet Kahraman

Bayram ve hüzün / Ahmet Kahraman

05 Temmuz 2016, 20:36

Bugün dünün devamı, ama Kürtler dünün Kürtleri değil. İyi bayramlar…

Müslümanların, oruç ayı bitti. Bugün bayram. Herkesin bayramı, şenliği kendine, dini hırsızlık, soygun ve dolandırıcılık aracı olarak kullanan dolandırıcıların bayramı da kendilerincedir…

Kürtlerin bayram anlayışı da yaşama biçimlerine has ve kadim inanç ile kültürlerinin renkleriyle zenginleştirilmiş, şenliktir.

Her yerli hakın sevinç ve hüznünü dışa vuran, anlatan kendine özgü toplu ritüeller vardır. Kürtler, sevinçlerini de kederlerini de govendlerle anlatıyorlar. Kılamlar söyleyip yer diz ve topuk vurarak…

Kürdistan’da bayram, şenlikleri namazdan sonra kurulan sofralarla başlıyor, yayla ya da köy düzlükleri, çayırlarda yarışan atların toynak gümbürtüleriyle devam ediyordu.

Ancak, barbarların hücumu yüzünden ne zamandır ki, bayramlar da yaslı. Kürdistan bir kere daha hüzün içinde...

“Hewar” haykırışıyla seslendikleri insanlık ölü. Çünkü, muhatapları bu dünyalı değil. Modern çağın dışında, Arap çöllerinin kin izlerini sürüyor. Bugün meftunu ve sadakatle oldukları Suud ailesi gibi öldürmeyi sorunların tam çaresi, çıkışı olarak görüyor.

O nedenle oruç ayı, insanlığa dair iyiliklerin, güzellik ve hoşlukların gönüllerde çiçeklenmesi ise eğer, böyle şeyler hiç görülmedi, yaşanmadı Türk-İslam devletinde.

 Oruş ayı boyunca, tanklar, toplar ve kazan bombaları yağdıran uçakların yankılanan gürültüsü hiç kesilmedi; ölüm hücumları hiç durmadı.

Kendini ölümün efendisi olarak gören adam, günde beş kere, harabeye tünemiş pum kuşu misali, “öldürün, ha öldürün” emrini tekrarlıyor, ölümü kutsuyordu. Cennetin kapı bekçisiymiş gibi, cinayet işlerken can veren adamlarına içerde yer gösteriyor, geride kalan servet vadederek, öldürmeyi kızıştırıyordu.

Bu adam, tarihte “ben anayasa ve yasalara uymam onları bana uydurun” diyebilen, Türklerin tartışmasız tek efendisi Recep Erdoğan’dı.

Kürdistan’da yangın ve yıkımlar yayıldıkça, omzuna basıp yükseldiği ırkçı taraftarlarının sayısı artıyor, yeri muhkemleşiyordu. Hısım ve talukatı da ölüm taciriydi. Savaş kızıştıkça daha çok silah, araç, gereç satıyorlardı.

Kimilerinin ölümü, kimilerinin kazancı, dolayısıyla şenlikti. Mesela küçük damat daha çok hava aracı, Şems’in Mevlana tutkunluğu gibi ona aşık olan Ethem Sancak da zırhlı araç satıyordu.

Savaş kimileri için şenlik oladursun, oruç ayında da hız kesmiyor, Kürt şehirlerinin yıkım ve yangını bir uçtan öbür uca ilerliyor, dağları alevler sarıyor, sabah yelleri, diri diri yakılmış Kürt gençlerinin yanık kokusunu Cizîra Botan’dan kaldırıp, Kürdistan’ın dört bir yanına serpiyordu.

Türk medyası, bir bütün olarak bir kere daha başa sarmış, yalan ve zekadan yoksun iftiracıların uydurmasyonuyla, Kürtlere saldırıyorlardı. Aydın Doğan’ın medyası bir kere daha 1990’lar işlevindeydi. Bir tek, “alçaklar” diye söze başlayan Oktay Ekşi eksik ama, CNN Türk tam anlamıyla “Anadoludan Görünüm” penceresiydi.

Ve bu medyada, kendi halkına ihaneti geçim biçimi olarak seçmiş, kimi “fukara” Kürtler indi, bindi yapıyordu. Bunlar, fırıldağa yaraşan bu fırıldak tiplerdi. Üç kuruşluk kazanç için, isteyene hizmet veren, durduğu kapıya göre havlayan…

İçlerinde, Kürt halkına ihaneti sülale boyu iş edinmiş omurgasızlar familyası da vardı. Dost, akraba diye yanaştığı Kürtleri kollarına takıp ölüm tuzağına götüren MİT’in, JİTEM’in “kaşeli” personeli, ekarte olmuş, kenara atılmış “Tayfun”giller, her gördüğüne koşan “cahş”lar da…

Cahşlar, şehirlerin yıkım ve yangınlarla insansızlaştırılmasını, “barikatlar kurulup, savunma hendekleri kazıldığı için böyle oldu” diye meşru gösteriyor, dağların yangınını da uyuşturucu (kenevir) ile mücadele diye haklı gösteriyorlardı.

Oysa, şehirlerin yıkımı 1925’deki ırkçı arındırma programının madde madde devamıydı. 1925’de, Ermeni akıbetinden mülhem, yani ondan esinlenmeydi.

1924 yılı güzünde, Kürt tutuklamaları başlarken, 1925 kışında Şeyh Said’in kapısına dayanırken, hendek ve barikatlarla savunma önlemi yoktu. Şeyh asılırken ve tıpkı Ermenilere yaptıkları gibi “Beçar” üçgeninden başlayan kırım ile sürgün programını uygularken de…

Oramar’da, Botan ve Geliye Zilan’da, daha sonra Dersim’de de barikat yoktu. 1990’dan 2000 yılları arasında da şehirler yıkıldı, 17 bin 500 tane faili belli cinayet işlendi, 4 bin köy yakıldı, 5 milyon kişi yerinden yurdundan edildi.

 

Bugün dünün devamı, ama Kürtler dünün Kürtleri değil. İyi bayramlar…

Bu haber 591 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Boksör İsmail Özen, Almanya’da spor, medya ve iş dünyasında tanınan bir isi..