Zeki AKIL
Sevgili Haydar Işık abimiz bize veda ederek bu dünyadan ayrıldı. O da her canlı, biyolojik varlık gibi yaşama veda edecekti. Ancak insan sadece biyolojik bir varlık değil, ondan daha fazlasını içerir. Kendisinde evreni, tarihi ve kültürel birikimi barındırır. Ancak önemli olan bunun ne kadar farkında ve bilincinde olunduğudur. Haydar Işık da belirttiklerimizin farkında ve bilincince olan ve bu bilincini mücadeleci kişiliğiyle topluma yansıtmaya çalışan birisiydi. Onu farklı ve ayrıcalıklı kılan aydın ve erdemli bir kişiliğe, yüksek ahlaka sahip birisi olmasıydı.
Haydar Işık, Dersim soykırımının yok etme ve varlığına, toplumsallığına son verme felaketinin zorlu yıllarında, büyük bir yoksulluk içinde büyüdü. Dersim’e uygulanan soykırımın bütün boyutları, yıkımın sonuçları hala tam bilinmiyor. Bu Haydar Işık’ı araştırmaya ve kafa yormaya sevk etti. Toplum katliamdan geçirilmiş, yığınlar göçe zorlanmış, kalanlar korkuya ve suskunluğa gömülmüş. Arşivler devletin elinde, kamuya açılmıyor. Bu gizleme ve inkar, soykırıma uğrayanları suçlayan devlet aklı hala egemen.
Dersim’de geride kalanların kendilerini toparlamalarına ve yaşananları tartışıp yazmalarına olanak tanınmadı. Sahipsiz kalan çocuklar da devlet yetkilileri tarafından talanın ve ganimetin bir parçası olarak ele alındı. Dersim’de kaç çocuk yetkililer tarafından kimlere verildi tam bilinmiyor. Dersim’in Kayıp Kızları belgeseli yapıldı ama onlar sadece bu soruna parmak basabildiler. Ezilmiş, çaresiz, sesi kimse tarafından duyulmayan Dersim halkı suskunluğa gömüldü, dedik. Devlet katliamın izlerini silmek, Dersimlileri inançsal ve kültürel kimliğinden uzaklaştırmak için asimilasyon kurumlarını etkili biçimde kullanmaya başladı. Okullar Kürtlüğünden, Alevi inancından, kültüründen koparılarak tekçi, ırkçı ulus devlete monte edilmiş tipler üretmeye başladı.
Aslında Dersim bir bütün olarak bir kışlaya çevrildi. Kışla kültürü okullarda enjekte edildi. Beyin yıkama ve kültürsüzleştirmede Türk devleti büyük bir deneyime sahip.
Haydar Işık her zaman asimile edilmiş, işgalci ve katliamcı Türk devletine hayranlık duyan veya bu konularda duyarsız olanlarla büyük bir kavga içinde oldu. Onlar hiçbir zaman Dersimli demedi. Onları Tuncelili diye anardı. Çünkü Dersim ve Tunceli iki ayrı dünyayı, tarihi ve toplumu ifade eder. Dersim özgür, iradeli ve alevi inancını yaşayan Kürt’ü ifade eder. Tunceli ise soykırımdan sonra devletin şekillendirdiği, ruhu ve inancıyla oynadığı, kendisi olmaktan çıkanları anlatır. Bu ayrım Haydar Işık’ta çok netti.
Haydar Işık’ın işbirlikçilik ve ihanete derin bir kini ve öfkesi vardı. Bu konuda kalemi keskin, dili sivriydi. Tunceliler ondan hiç hazzetmezlerdi! Haydar Işık onlarla yan yana olmaktansa yalnız kalmayı hep tercih etti. İhanet ve işbirlikçilere karşı mücadeleyi sömürgeci ve soykırımcılara karşı mücadeleden ayrı ele almadı. Kavramlarla oynanmasına, işbirlikçiliğin şekil değiştirmesine, gerçeklerin çarpıtılmasına hiç rıza göstermedi.
Haydar Işık gibi toprağına, köklerine bağlı, yüreği halk sevgisiyle dolu birisinin ömrünün önemli bir bölümünü sürgünlerde, Almanya’da geçirmesi başlı başına bir yük ve azaptır. Hep bu azap ve özlemle yaşadı. Ama Dersim’den, Kürdistan’dan kimse onu koparamadı. Dersim’i yüreğinde, zengin ruh dünyasında hep canlı tuttu.
Haydar Işık sürgün yaşamının akışına kendisini bırakmadı. Kendisini hep bir mücadele insanı olarak ele aldı ve sürekli üretti. Bir yaşam savaşçısıydı. Yaşamın her anını, bulunduğu her yeri kavga alanına çevirdi. Uzun yıllar Almanya’nın baskılarını da göğüsleyerek toplantılar, seminerler, sosyal projeleri ve Kürdistan halkının aydınlatılması faaliyetlerini aksatmadı. Bıkıp usanmadan araştırmalar yaptı. Dersim soykırımın gizlenen ve halkların bilgisinden kaçırılan gerçeklerinin hep peşinden koştu. Uzun bir ömrü gerçeklerin arayıcısı, maraton koşucusu olarak geçirdi. Bireysel kariyer, çıkar peşinde koşmadı. Ruhu böyle yaklaşımları hiç kabullenmedi ve böylelerine rastladığında, tanık olduğunda onları hep hor gördü.
Haydar Işık soy ismi gibi hep ışığın ve aydınlığın kaynağı olmaya, etrafını aydınlatmaya çalıştı. İleri yaşına rağmen genç bir gerillanın, direnişçinin hayranı, sempatizanı olacak bir ruha, mütevaziliğe de sahipti. Onun için yaşamın kaynağında direniş vardı. Direniş de büyük bir ruh, bilinç ve adanmışlığı gerektiriyordu. Ayrıca gerçekleri bilmenin dünyayı değiştirmeye yetmeyeceğini iyi bilen derin bir felsefik bakışa da sahipti. Dünyayı değiştirmek için inanca ve iradeye de ihtiyaç vardı. Dersim’in, Kürdistan’ın ulu çınarı, bilgesi Haydar Işık’ta kararmayan bir yürek ve güçlü bir adalet duygusunun varlığını da belirtelim. Onda derin bir yurtseverliğin, Kürdistan özgürlük kavgasına büyük bir adanmışlığın olduğunu vurgulamak ve hakkını teslim etmek zorundayız.
Haydar abi hakkında ne kadar yazsak da yetersiz kalacağını biliyoruz. Onun engin ruhuna ve hoşgörüsüne sığınarak yazıyı sonlandıralım. Ancak Haydar Işık’ı Dersim’le anmamak, birleşik olarak görmemek ve ele almamanın onun kızacağı bir konu olduğunu da biliyoruz.
Savaş bitmedi. Hain ve işbirlikçilerin kökü kurumadı. Ancak Haydar Işık gözü açık da gitmedi. Mücadelenin emin ellerde olduğunu, Kürdistanlı genç kadın ve erkeklerinin her cephede direnişi sürdürdüğünden de emindi.
Haydar abimizin ailesinin, arkadaşlarının ve sevenlerinin, Kürdistanlıların başı sağ olsun!
Kaynak .zgür Politika