Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklu yargılandığı Ankara 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi Sincan Cezaevi Salonu Kampüsü’nde görülen duruşma öğleden sonrada Demirtaş’ın savunmasıyla devam etti.
Edirne F Tipi Cezaevi’nden duruşmaya bağlanan Demirtaş, öğleden sonraki savunmasında 22 Nolu fezlekeye dair konuştu. 2010 yılında Diyarbakır’da TZP Kurdi’nin Kürtçe’nin anadil olarak okullarda okutulması için gerçekleştirdiği etkinliğe dair fezleke hazırlandığını dile getiren Demirtaş, 22 Nolu fezlekede kendine dair olan suçlamayı, söylemleri, delilleri okudu.
Demirtaş, anadil talebine ilişkin yapılan etkinliğe dair hazırlanan fezlekeyle ilgili şunları söyledi: “Anadilde eğitim talebini programına yazdırmış bir partinin eş genel başkanı olarak, anadile duyarlılık çağrımı bir terör faaliyeti olarak niteleyen bu savcı kimdir? Ahmet Karaca. Şimdi FETÖ'den tutuklu. Savcı Ahmet Karaca, bir dönem Diyarbakır Adliyesi’ni yöneten kişilerdendi. Komplo, kumpas, çete faaliyeti, her türlü ayak oyunundan tanırız. FETÖ'cü mü değil mi bilemem ama yasa dışı bir sürü iş yaptığına tanıktık ve meydanlarda bunu söylüyorduk da” dedi.
AKP-CEMAAT ORTAKLIĞIYLA TUTUKLANDIK
“Terörist diye tutuklanmış bir savcının, anadille ilgili yaptığım iki cümlelik değerlendirmeden, beni terör örgütü üyesi olmamakla birlikte terör faaliyeti yürütmekle suçlaması ahlaksızlığın daniskasıdır” diyen Demirtaş, şöyle devam etti: “Onun fezlekesini iddianameye koymak da komploya ortak olmaktır. Avukatlarım iletiyor, Cemaatçiler sosyal medyada ‘Demirtaş bizi suçluyor ama hayır onu tutuklayan Cemaat değil AKP'dir’ diyormuş. Bize yapılan operasyon, AKP-Cemaat ortaklığının operasyonudur. İşte savcı Ahmet Karaca. 12 fezlekem bunlar [Fethullaçılar] tarafından düzenlenmiş ve tutuklanma gerekçem haline getirilmiş. Cemaatten tutuklanan, ceza alan savcıların bizimle işlemleri gözden geçirilmedi. Balyoz, Ergenekon hatta bazı adli davalar gözden geçirildi.”
Savcı Karaca’nın hala tutuklu bulunduğunu kaydeden Demirtaş, “ Karaca hakkında iddianame hazırlandı. Bir kişi bile sormadı; ya sen bir sürü faaliyet yürüttün, kumpaslar kurdun. Bir tanesi de Selahattin Demirtaş hakkındaki fezleke. Kumpasın daniskası” dedi.
‘ANADİLDE EĞİTİM TALEBİNİN TERÖRLE İLGİSİ YOKTUR’
Kürt dilinin resmi bir dil olarak tanınması için yapılan etkinliğin terör faaliyeti olarak görülmesinin Kürt halkına hakaret olduğunu vurgulayan Demirtaş, “Resmi bir dernek olan Kürt Dil Derneği’nin yaptığı ve müzikle, güle oynaya geçen bir yürüyüşe katılıp konuşma yaptım diye beni terör örgütü üyesi olarak görmek halkıma da hakarettir. Faşistliktir, başka da bir şey değildir. Anadilde eğitim talep etmenin terörle alakası yoktur. Kürt halkı, Kürt halkı olduğundan beri anadili vardır. Biz bunu parti programımıza almışız” diye belirtti.
‘ÖCALAN’IN TÜRKİYE İLE İLGİLİ SÖYLEDİĞİ HER ŞEY MAKUL’
Savcının etkinliği örgütsel faaliyetler sokmak için çok uğraştığının altını çizen Demirtaş, şöyle konuştu: “Önce İmralı’da Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı görüşmede anadil ile ilgili görüşlerini almış. Öcalan’ın anadil ve Türkiye ile ilgili söylediği her şey son derece makul ve mantıklıdır. Öcalan Kürt olarak ‘benim anadilim önemlidir’ demiş avukatlarına. Bunun benimle ne alakası var bunun terör faaliyeti ile ne alakası var. Fakat savcı illa suç bulacak ya. Tüm kamuoyuna açık aleni bir şekilde konferansta duyurulan faaliyeti illegal sayamayacağı için bir yerlerden ekle çıkar yapmış. İnternetten anadil ile ilgili ne bulabiliyorum diye tara yapmış. Bir tane Öcalan’ın anadil ile ilgili açıklamasını bulmuş.”
‘KÜRDÜN ANADİLDE EĞİTİM İSTEMESİ TERÖRİSTLİK SAYILIYOR’
Demirtaş, anadilde talebe ilişkin savunmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde, bir Kürt'ün anadilinde eğitim istemesi teröristlik olarak tarifleniyor, tutuklanma gerekçesi oluyor. ‘Bir Kürt anadilinde eğitim istiyorsa devletin bölünmez bütünlüğüne karşıdır. E PKK ve Öcalan da anadilinden bahsettiğine göre, dolayısıyla bu bir terör faaliyetidir. Sen istediğin kadar 'değildir' de kardeşim. Ben devlet olarak böyle görüyorum.’ Milyonlarca insan istiyor. Ben istiyorum. Halen istiyorum. Anadilim Kürtçe, Anayasal güvencede olmalı ve Kürtçe eğitim yapılmalı. Sadece o konuşmamda söylememişim. Mitinglerde, kürsülerde, grup konuşmalarımda defalarca değinmişim.
Anadilde eğitim talebimiz TBMM'ye sunulmuştur, partimin Yargıtay’a verilen resmî programında vardır. Dolayısıyla benim anadilde eğitim talebini savunmamam bir parti disiplin suçu olabilir, ama savunmam ceza kanunu açısından bir suç oluşturamaz.”
‘ANADİLDE EĞİTİM İSTEDİM DİYE BENİ YARGILAYAMAZ’
“Bir mahkeme anadilde eğitim talebim nedeniyle beni yargılayamaz” diyen Demirtaş, “ ‘Sen misin bunu isteyen’ diye soru soramaz. Böyle bir hakkı yoktur. Meşru değildir. Bu fezlekenin içeriği suçtur, halkıma hakarettir. Yargının, anadilde eğitim talebi getirip terör meselesi olarak ele alması kabul edilebilir bir durum değildir. Bu talebin dile getirilmesi şiddet yoluyla olursa o zaman suç olur. Suç kısmı, talebin içeriğiyle ilgili olmaz” diye belirtti.
Anadil faaliyetinin teröristlik olarak tanımlanmasının faşistlik olduğu yorumunda bulunan Demirtaş, ekledi: “Bu fezleke kumpas anlayışının, Kürt halkına karşı saygısızlığın, terbiyesizliğin ciddi bir örneğidir. Her dil kıymetlidir. Her halkın anadili eşittir. Türkçe de öyledir Kürtçe de. Ben, anadilime bu yaklaşımı kabul etmediğim için HDP'de siyaset yapıyorum. Doğru bir siyasi çizgi izlediği için ben HDP'deyim. Tam da bu faşistliklere karşı mücadele ettiğim için HDP'deyim. O zaman, BDP eşbaşkanı olarak bu konuşmayı yapmışım. Doğru bir iş yapmışım. İyi ki de yapmışım. Tümüyle partimin programına, benim görüşlerime uygundur.
Anadilinde eğitimi iki nedenden savundum; birincisi, insanım diye. Her insanın anadili hakkı vardır. Benim meşruiyet temelim budur. İkincisi, evrensel hukuk bana bu hakkı veriyor. Türkiye'nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler.
‘SİZİN ÇOCUKLARINIZ ANADİL DE EĞİTİM YAPABİLİYOR BENİM NİYE YAPAMIYOR?’
Anadilinde eğitim hakkını talep ederken şiddet mi kullanmışım? Hayır. Şiddete teşvik mi etmişim? Hayır. Böyle bir iddia var mı peki hakkımda? Hayır. Ama utanmadan sıkılmadan, bunu bir terör faaliyet olarak fezlekeye koymuş. Kızlarım Kürtçe konuşamıyor. Sizin çocuklarınız kendi anadillerinde eğitim yapabiliyor, benimkiler yapamıyor. Siz de aynı vergiyi veriyorsunuz ben de. Çocuklarım Türkçe bilsin, çok iyi bilsin. Türkçe ortak resmi dildir. Ama anadillerini de öğrensinler. Haklarıdır.
Neden Kürtlerin Türkiye’de anadilde eğitim talebi haklıdır? Çünkü Almanya’da bir Türkiye yoktur, Fransa’da bir Türkiye yoktur, ama Türkiye’de bir Kürdistan vardır. Bu nedenle anadilde eğitim hakkı meşrudur. Aynen bunu söylüyorum. Çünkü Kürdistan dediğimiz coğrafya Osmanlıda, Selçuklu’da eyalet olarak olan coğrafya, Kürdistan’ın toprakları Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sınırları içerisindedir. Kürdistan bir devlet değildir, doğru, ama bir coğrafya ismi olarak tarihsel bir isim olarak buradadır. O yüzden ortak vatandır burası. Anadolu, Kürdistan, Mezopotamya coğrafyası binlerce yıllık geçmişe sahip, bu isimlerle adlandırılmış coğrafyalardır. Biz de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bunun üzerine kurulmuş coğrafyayı anavatanımız olarak görürüz bu nedenle. Edirne’yi de Ardahan’ı da, Ankara’yı, İzmir’i, Muğla’yı da. Ülkenin birliği ve bütünlüğünü de bu perspektifle savunuruz. Bu nedenle deriz ki ‘Biz bu ülkede asli unsuruz’.
Cemaatçi savcı Ahmet Karaca madem çok hassas, o yürüyüşü ve kampanyayı düzenleyen ve dilekçe imzalayan iki milyon insanla ilgili ne yapmış? Hiçbir şey. Bir tek Selahattin Demirtaş hakkında fezleke düzenleyip Meclise göndermiş.”
Siyasi saiklerle yürütülen operasyonlara dair de Demirtaş, “O dönemin Ahmet Karaca gibi savcıları siyasi saikle hareket ettiğinden dertleri muhalifleri boğmak. ‘Size muhalefet edenleri sıkıştırıyorum’ deyip aferini almak, terfiyi kapmak. Nitekim yükseldiler, HSYK'ye kadar çıktılar. Bu yürüyüşün üzerinden 9 yıl geçmiş, bana soruyorsunuz. Hazindir. Benim açımdan değil, sizin açınızdan. Ben durduğum yerdeyim. Halkımla birlikte. Partimle birlikte. Özgürlüklere inananlarla. Daha güçlüyüm. Daha inançlıyım” ifadelerinde bulundu.
MİLYONLARIN TALEPLERİ YARGILANIYOR
Türkiye’nin aydınlık yarınlarına inancının devam ettiğini belirten Demirtaş, “Peki Ahmet Karaca nerede? Çıksın da bu fezlekeyi savunabilsin bakayım. Keşke imkan olsa da SEGBİS ile bağlasanız. Bu dava da öyle olacak. Aradan 9 yıl geçmeyecek belki de. Duruşma başlarken ilk talebim buydu. Dedim ki, bu fezlekeleri ayıklayın. İddianameyi kabul ettiniz ama bazı fezlekeler soruşturma konusu olması itibariyle büyük haksızlık. Bakın bu fezleke de onlardan biri. Bunlarla yargılamayın dedim.
Ben sadece Demirtaş değilim. Milyonların bu ve benzeri siyasi taleplerinin temsilcisiyim. Beni anadili talebi sebebiyle yargılamakla milyonlarca insanı yargılamış olursunuz. İnsanlar incinir. Bakın orada ben 2 kızımın velisi olarak değil, eşbaşkan olarak konuşmuşum.
Biz bu ülkede asli unsuruz. Anadilinde eğitim Kürtler için haktır. Almanya'daki yurttaşlarımızın da anadilinde eğitim hakkı olduğunu savunuyorum. Onun da hakkı var. Bizim niye burada olmuyormuş? Niye eşit olmuyormuşuz? Ben anadilinde eğitim hakkını her yerde açık açık savundum. Parlamentoda mitinglerde de savundum. Bu fezlekeye konu olan STK'lerin etkinliklerinde de savundum” dedi.
Fezlekeyi hazırlayan savcının hiç alakası olmayan şeyleri dosyaya koyduğunu dile getiren Demirtaş, şöyle dedi: “Sizin bilirkişiye gönderdiğiniz CD’deki görüntü tarihi 10.09.2010’dur, yani yürüyüşten 9 gün önce. Başka bir olay, başka bir miting, başka bir yürüyüş, başka bir şey. Ben yokum ama, nedir bilmiyorum. Benim olduğuma dair bir şey de yok. Fakat, savcı bunu delil olarak buraya koymuş. Ortaya çıkmış ki, bu görüntü, her neyse, ne fezlekeyle alakalı, ne olayla alakalı ne de benle. Olaydan 9 gün önce yapılmış başka bir miting midir, yürüyüş müdür onu bile yazmıyor. Ne olduğu belli değil.
Başka biri çözümü yapmış, aynı belgede 1.66 GB boyutundaki 29 dakika 55 saniye uzunluğundaki başka bir videonun aşağıdaki çözümü çıkarılmıştır. Bu video açılmış, içerisinde parti konvoyuyla beraber alana geliş görüntüleri sloganlar ve şarkılar eşliğinde miting alanına gidiyor. Çekim yapılan kamera saati 20.07, otobüsten konuşma 20.16’da başlıyor. Konuşmacı Osman Baydemir, bakın yine tarih belirtilmiyor ama aynı tarih zannedersem, yine olaydan 9 gün önce. Osman Baydemir’in konuşmasını uzun uzun yazmış buraya, ben yokum. İkinci konuşmacı Gültan Kışanak onun da konuşma dökümünü yapmış, o da bilirkişi raporuna işlenmiş. Bu kadar. Burada Selahattin Demirtaş nerde, benim konuşmam nerde. Terör faaliyeti nerde. Siz de Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne yazınca, herhalde onlarda ‘elimizde Demirtaş konuşması yok, size Gültan Kışanak ile Osman Baydemir konuşması gönderelim. Onlar konuşmuş ama siz cezayı Demirtaş'a verin, bi şey olmaz’ demişler. Gültan Kışanak ile Osman Baydemir orada ne konuşmuşlarsa arkasındayım. Suçsa da ben üstlenebilirim, sorun değil. Savcı çok zorlanmasın, delil bulamadığı için.”
Edirne Cezaevi’nden savunma yapan Selahattin Demirtaş, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ülke barışında etkili olduğunu belirtti. Demirtaş, “Öcalan barışa en yüksek katkıyı sunabilecek kişidir. Halen öyledir. Bu benim siyasi görüşümdür. Bu ülkede eğer gerçekten de etkili ve yetkili olmasa İmralı gibi özel bir adada tecrit altında tutulmazdı” dedi.
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklu yargılandığı Ankara 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi Sincan Cezaevi Salonu Kampüsü’nde görülen duruşmada savunma yapan Demirtaş, 21 Nolu fezlekeye dair savunması ile devam etti. 21 Şubat 2011 tarihli fezleke olduğunu kaydeden Demirtaş, isnat edilen suçun işlenme tarihi ise 27 Kasım 2010 tarihine ait olduğunu söyledi.
Demirtaş, “örgüt propagandası yapmak, örgüte üye olmamak ile birlikte örgüt faaliyetinde bulunmak suçu isnat edilmiş. Yine bu fezlekeyi de aynı şahıs hazırlamış. Yine 2010 yılında Lice ilçesinde ‘6’ıncı Halk şöleni Lice Tarihiyle buluşuyor’ etkinliğinde yaptığım konuşma yer almış. O festivalde gerçekleşen ve savcının yasa dışı olarak gördüğü ne varsa benimle ilgili. Ben tüm bunların hepsinden sorumlu olduğumu düşünerek herhalde dolayısıyla işin içinden çıkmayı kendince akıllılık olarak görmüş. Çok sayıda festivale mitinge katıldım. Böyle bir festivali de hatırlamıyorum. Gitmiş de olabilirim. Partimin belediyesi sonuçta. Konuşma içeriğim tespit edilsin, madem görüntü çekilmiş. Görüntü çözümleri getirilsin ne ile suçlandığımı bileyim. Neyi konuşmuşum neyi savunmuşum tam metin getirilsin. Bütün pankartları hazırlamakla mı yoksa oradaki posterleri asmakla mı suçluyor? Yoksa konuşma ile mi? Bana ait tam metinin çözümlenmesini istiyorum.
Bu yönüyle fezleke ve suçlamayı kabul etmiyorum. Ben ne örgüt propagandası ne de başka bir şey yapmadım. Hiçbir konuşmamı inkâr etmem arkasında duramayacağım hiçbir konuşmam da yok zaten. Mahkemenizin elinde tarafsız bilirkişi tarafından yapılan çözüm tutanakları varsa okunsun, dosyada tebliğ edilmiş ise avukatlarım çıktı olarak bana verirler. Siz okursanız bende ona göre savunmamı sürdürürüm” dedi.
Demirtaş’ın talebi ardından mahkeme heyeti soruşturma aşamasında düzenlenen bilirkişi raporunu okudu. Mahkeme heyetinin okuduğu rapor Demirtaş’ın avukatları tarafından kabul görmezken, Demirtaş da söz alarak, “Ahmet Karaca’nın konuşma metnini tamamıyla koymadığı sizin okuduğunuz metinde bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ancak bu şekilde çarpıtılabilinir. İlk cümlesinden son cümlesine kadar barış çağrıları yapılan konuşmaya yer verilmemiştir” diye belirtti.
Festivalde Öcalan’a dair “Muhatap olarak Sayın Öcalan, bu barışın imarı ve mimarı olacaktır” sözlerinin suçlama konusu yapıldığını belirten Demirtaş, şunları söyledi: “O dönemde yapılan barış görüşmelerinin mutlaka sonuçlandırılması için siyasi irademizi ortaya koyan sözlerdir. Öcalan’a ‘sayın’ demem suç olarak burada konulmuş ise bunu konuşmaya bile gerek duymam. 2010 yılında Oslo’da Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi yetkilileri görüşme yapıyordu. Barış olsun, siyasi çözüm sağlansın dedik. O dönem yapılan açıklamalarımız var. Oslo süreci sürdürülürken, yine bir sonraki fezlekenin savunmasında göreceğiz 2012-2013 başında doğrudan Abdullah Öcalan ile görüşmeler yapıldı. Oslo’da yapılan görüşmelerde sonuç alınmayınca devlet ve hükümet yetkilileri kendi içlerinde yaptıkları değerlendirmede Öcalan ile doğrudan görüşme olmadan sürecin ilerlemesinin imkansız olduğu kanısına varıldığı içindir ki bu defa İmralı’ya doğrudan bir devlet heyeti gitmiş. Daha sonra bu konuda hükümetin teklifi ve önerisi ile partim adına bir heyet İmralı’ya giderek, hükümet ve Kandil’le görüşmeler yürütüp, kolaylaştırıcı misyonu üstlenmiştir. Öcalan barışın mimarı olarak hükümet tarafından görülmeseydi zaten bu yapılmazdı. O yüzden duruşmaya başlarken, Leyla Güven’in açlık grevine dikkat çekerken önemli olduğunu belirttim.”
‘ÖCALAN BARIŞIN MİMARIDIR DEMEK NASIL TERÖR PROPAGANDASI OLUYOR’
“Gerçekten barış konusunda barıştan kastımızda PKK’nin Türkiye’ye karşı tümden silahları bıraktığı, Türkiye’nin demokratik standartlarda bir anayasa ile toplumsal barışı sağladığı bir ortamı kastediyoruz” diyen Demirtaş, buna en önemli katkıyı da Öcalan’ın sunabileceğine dikkat çekti. Demirtaş, “Öcalan buna en yüksek katkıyı sunabilecek kişidir. Halen öyledir. Bu benim siyasi görüşümdür. Siz mahkeme olarak katılırsınız katılmazsınız takdir sizindir. Ama ‘bu suçtur’ diyemezsiniz. ‘Sen niye Öcalan’ın barışa katkı sunabileceğini düşünüyorsun’ diye bir suç uyduramazsınız. Ben öyle düşünüyorum. Halen öyle düşünüyorum. Siyaseten ben yanılabilirim. Başkası yanılır. Tarih kimi haklı gösterecek, göreceğiz. Ben bir şiddet propagandası için bunu söylemiyorum ki. ‘Öcalan savaşın mimarıdır’ desem tamam ‘Öcalan iyi savaşçıdır, savaşmaya devam etsin’ desem tamam. ‘Örgütünü de daha fazla silahlanmaya teşvik etsin’ desem savcı burada diyebilir ki sen şiddetle terör propagandası yapıyorsun. ‘Öcalan barışın mimarıdır’ demek nasıl terör propagandası oluyor” ifadelerinde bulundu.
Öcalan’ın tecrit altında tutulmasına dikkat çeken Demirtaş, şunları söyledi: “Abdullah Öcalan bu ülkede eğer gerçekten de etkili ve yetkili olmasa İmralı gibi özel bir adada tecrit altında tutulmazdı. Bu kadar tecrit uygulanıyor. Bunu benden daha iyi yetkililer biliyor. Spekülasyon yapmak için söylemiyorum fakat çözüm sürecinde görüştüğüm birçok devlet yetkilisi ‘kendisinden çok etkilendik, barış konusunda samimiyetini gördük. Etki gücünü de biliyoruz. O yüzden biz onla görüşüyoruz, sizler de görüşün hem topluma kamuoyuna anlatın. BDP’den bunu bekliyoruz’ diye düşünce beyanları var. Haksız da sayılmazlar işin gerçeği budur. Siyasetçinin acıları derinleştirme işini yapmak değil bu acıların yaşanmamasını önleyebilecek cesur politikalar üretmektir. Ben buna dayanarak Öcalan barışın mimarıdır dedim ve diyorum da doğrudur. Selahattin Demirtaş olarak partimin başında iken de PKK beni dinleseydi. Defalarca çağrım var. Benim partimin çağrılarıyla silah bırakmaz. Keşke bıraksa. Geçmişte de yaptık. Yine yaparım bu salondan da yaparım, keşke olsa. Deseler ki Selahattin Demirtaş çağrı yaptı biz buna istinaden bırakıyoruz. Bundan memnuniyet duyarım. Ama Öcalan’ın yaptığı çağrıyı dikkate alır. Biz buna dayanarak, Öcalan ile görüşülmeli, muhatap alınmalı dedik. Aksi takdirde şiddet sarmalı içerisinde koşturup, duruyoruz.”
‘BU HALKIN EVLATLARI ACISINI ÖDÜYOR’
Savaşın acısını halkın çektiğini vurgulayan Demirtaş, şöyle devam etti: “Acısını Ankara’nın elitleri çekmiyor. Halk çekiyor. Kürdüyle, Türküyle, askeriyle, polisiyle, gerillasıyla, korucusuyla, siviliyle. Bu halkın evlatları ödüyor faturaları. Bildiğimiz gerçeği savcı bize soruşturma açacak, mahkeme bizi yargılayacak diye saklayalım. Bu benim siyasi görüşüm. En fazla buna katılmayabilirsiniz ama beni bundan dolayı yargılayamazsınız. Bu yargının konusu olamaz. Doğrudan şiddet, savaş, terör, övmek yok.”
‘ASKER, POLİS, KORUCU GERİLLA KİM?’
Kendilerine fezleke hazırlayanların savaşın bitmesini istemediğini söyleyen Demirtaş savunmasını şöyle sürdürdü: “Oradaki yapı bu çatışmaların bitmesini asla istemez. Siyaset, demokratik parti, demokratik alan, barışçıl alan güçlensin istemez. Onların rahatsız oldukları biziz. Savaştan besleniyor bunlar. Beslendikleri ortaya çıktı. Polisin, askerin, fakirin, fukaranın ölümü bunun umrunda bile değil. Bunlar çete, yeni ortaya çıkmadı her dönem varlar. Polis, asker dediğimiz ben 50 bin defa konuşmuşum kim bunlar. Bu halkın çocuğu, eşimin akrabası, komşum, bunların ölümünü nasıl savunalım. Bunların canlarını kaybetmesini nasıl savunalım. Dağdaki çocuk da gerillası da bu halkın çocuğu. Bunları savunmuşum. Savcının görebildiği tek terörist benim. Biz gençler molotof atmasın, silah tutmasın dedik. Biz bunu teşvik ettikçe bunu teşvik eden siyasetçilerin üzerine özellikle fazladan gidildi. Çok ilginç. Kürt sorununda şiddet sarmalı budur. Bunu kim yaptırıyor. Bilmiyorum. Ama böyle bir güç var ve halen devam ediyor. Bu fezleke bu zihniyetin hazırlamış olduğu bir durumdur.”
‘ORTAK PAYDAMIZ BARIŞ OLSUN’
Kemal Pir, Mazlum Doğan ve Hayri Durmuş’lara dair sözlerinin suç unsuru sayılmasını da eleştiren Demirtaş, şöyle konuştu: “12 Eylül faşizmine karşı Diyarbakır Cezaevi’ndeki direnişi Tayyip Erdoğan Diyarbakır Meydan’ından selamladı yahu. Diyarbakır Cezaevi’ni müze yapacağız dedi. Seçim vaadiydi yapmadı şimdi Leyla Güven orada tutuklu. Diyarbakır Zindan’ında ne işkenceler yapıldı bu halka. Diyarbakır Meydan’ında, bu ülkenin Cumhurbaşkanı selamladı. Ben orada direnenleri anınca mı terör propagandası oluyor. O işkenceciler yargılandı. Herkes Diyarbakır Cezaevi ile ilgili konuşur, haktır ama Selahattin Demirtaş orada faşizme karşı direnişi, işkenceye karşı direnişi anarsa suçtur. Vallahi anmışım. Çok andım. Hiçbir zaman yüzde yüz görüşlerimiz uymayacak. Sen farklı düşüneceksin ben farklı düşüneceğim. Ortak paydamız barış olsun. Bu yetmez mi yeter bence yeter. Benden daha ne bekliyorsunuz.
Devlet, hükümet, yargıç, savcıya ne yapayım artık. ‘Öcalan’a teröristbaşı de’ demiyorum. ‘Mazlum Doğan’ı, Hayri’yi ağzına alma.’ Alıyorum ama şiddete karşıyım. Olmuyor mu? İlla bizim yaptığımız gibi yapacaksınız diyorsunuz. Faşizm budur. Faşizm bir sözü başkasına zorla söyletmedir. Düşünce ifade özgürlüğüne aykırıdır. Ben bunları açıklayabilmeliyim ki beni takip eden gençler de heveslensin. Desin ki Selahattin Demirtaş bunları söylemiş bir şey olmamış. Konuşulabiliyor ben niye dağa gideyim ki? Diyebilsin. Ben bunları anlatmaya çalışıyorum. Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak’ın tutuklanmasının sebebi budur.
Bakın Bülent Arınç, ‘Gültan Kışanak'ın Diyarbakır Cezaevinde yaşadıklarını ben yaşasaydım dağa çıkardım’ dedi. E o niye propagandadan yargılanmıyor? Yargılanmasın da. Doğru söylüyor.”
Demirtaş bugün savunmasının sonunu Kürt sorununa dair dayatılan çözümsüzlükleri eleştirerek, sürdürdü. Demirtaş, savunmasında şu noktalara dikkat çekti: “Kuru gürültüyle PKK dağdan indirilmez. Yalan söylüyor bunu yapanlar günü kurtarıyor. Biz samimiyet istiyoruz. O yüzden doğru yolu istiyoruz. Benimle birlikte siyaset yapan arkadaşlarım şiddet istesek, silah istesek dağa çıkardık. Ama hayır. Bir realite var. Kürt diye bir şey, Kürdistan diye bir realite var. Anadil de eğitim talebi var. Bunlar PKK’den bağımsız olarak da var. PKK de Öcalan da bir realite. Ne yapacağız hepsini aynı siyasi projesi içerisinde görüp, makul bir çözüm geliştirelim. O çözümde ortak paydalarımız bir şiddet karşıtlığı iki Türkiye’nin sınırlarının birliği içerisinde birlikte yaşayalım. Bunlar ortak paydalarımız.
9 YILDA GELDİĞİMİZ YER İYİ BİR NOKTA MI?
Bunun dışında Kürt halkının tüm talepleri kabul edilmeli, anayasal güvence altına alınmalı. PKK’de şiddet kullanmamalı. Türkiye’ye karşı silahlarını bırakmalı bunu kim yapabilir Öcalan. Öcalan devreye girer, oda kurucusu olduğu örgütünü ikna eder. Biz buna tanık olduk, yapabiliyor. Bu fezleke de buna dairdir. 2010’dan 2019’a geldik. Ne oldu ne bitirildi. Biz içeri atıldık, operasyonlar, savaşlar, ölümler ne oldu. Türkiye’nin her yerine bir sürü cenaze gidiyor. Ne oldu? Polisi, askeri insan değil mi? Kürt genci insan değil mi? Hepsinin anası var. Bunlar olmayabilirdi. 9 yılda geldiğimiz nokta iyi bir yer mi?
YARGI NEDEN ARAYA GİRİYOR?
Bu hükümet çatışmacı, savaşçı politika ile oy devşirmek istiyor. O hükümet o devlettir istediğini yapar. Sen muhalefetsin sana düşen ya hükümetin politikasını desteklersin ya da susarsın. Ben diyorum ki hayır böyle siyaset olmaz. Yargı araya giriyor. Yargı niye benle AKP, MHP, CHP arasına giriyor. Niye beni susturmaya çalışıyor. Ben konuşayım, benim konuşmam, konuşabilmem önemlidir. Aksi takdirde bu savaş durdurulamaz. Konuşmak şiddetin alternatifidir. Söz silahın alternatifidir. Çok rahatsızlardı Oslo, İmralı görüşmelerinden. Spekülasyon olsun diye söylemiyorum. Ben cemaat memat bilmem ama kesinlikle uluslararası istihbarat örgütleri süreç bitsin diye ellerinden geleni yaptılar. Batı da bazı ülkeler bundan rahatsızdı.
‘SAVAŞ ZİHNİYETİ MAHKUM EDİLMELİ’
Öcalan, PKK’ye silah bıraktırsa, kendi Kürdüyle barışmış Türkiye Suriye’deki, Irak’taki Kürtlerle de barışmış olacak. Arkasına Kürtleri almış bir Türkiye Ortadoğu’nun dev gücü olacak. Bunu kim ister. Biz isteriz, eminim siz de istersiniz. Ama bu savcı istemez. Bu savcı dediğim de zihniyettir. Bu zihniyet işte mahkum edilmelidir. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ değil. O zihniyet yargılanmalıdır. Bu mahkemeler yanlış iş yapıyor. Biz değiliz halka, devlete karşı suç işleyen. Bizim şiddetle, terörle, baskıyla işimiz yok
SİYASİ DURUŞUM SON NEFESİME KADAR DEĞİŞMEYECEK
2 yıldır içerideyim. 5 yıl cezam, bir sürü dosyam var. Toplamda kaç yıl verirsiniz bilmiyorum ama şundan adınız gibi emin olun; burada siyasi duruşum son nefesime kadar değişmeyecek. Tartışırım, görüşlerim değişir ama dayatmayla değiştireceğim bir tek görüşüm yoktur.”
Mahkeme heyeti duruşmayı yarın sabah saat 10.00’a erteledi.
MA