Avrupa Konseyi, cezaevlerinin 2005-2015 yılları arasında geçirdiği değişimleri “Avrupa cezaevlerinin 10 yıllık eğilimleri” adıyla raporlaştırdı. Rapora göre 2005-2015 arasındaki on yılda cezaevindeki kişi sayısı yüzde 220 oranında artmış. Tutuklu ve hükümlü sayısı 2005’te 54 bin 296 iken 2015 yılında 173 bin 522 olmuş.
Türkiye Avrupa Konseyi’nde yer alan 47 ülke arasında cezaevindeki nüfusu en yüksek olan ülkeler arasında 6’ncı sırada yer alıyor. İlk beş ülke ise sırasıyla Arnavutluk, Gürcistan, Litvanya Makedonya ve Karadağ.
2005’ten 2015’e Türkiye’de cezaevindeki nüfusun Türkiye nüfusuna oranı yüzde 191 artış göstermiş. Rapora göre yasal düzenlemelerin şartlı tahliyeye uygun olmayı zorlaştırması nedeniyle 2005 yılında 100 bin kişiden 76 kişi tutuklu veya gözaltındayken bu sayı 2015’te 220’yi bulmuş. Ortalama tutukluluk süreleri ceza infaz kurumlarında geçirilen toplam gün sayısı baz alınarak hesaplandığında yüzde 343, ceza infaz kurumlarındaki kişi sayısının kurumlara giriş akışı oranına göre hazırlandığında ise yüzde 80 artmış.
Türkiye’de bir mahpus 2005 yılında ortalama 6.7 ay cezaevinde kalırken bu süre 2015 yılında ortalama 29.9 ay olmuş. Rapora göre Türkiye, Romanya ve Portekiz’den sonra en uzun tutukluluk süresi olan üçüncü ülke.
2005-2015 yılları arasında mahpus ölüm oranları yüzde 162, kadın mahpus sayısı yüzde 9 oranında artış göstermiş.
Rapora göre cezaevindeki kişilerin sayısında en fazla artış görülen suç “tecavüz ve diğer cinsel suçlar” olmuş. 2013 yılında bu suçlardan 523 kişi hüküm giyerken bu sayı 2015 yılında 12 bin 253’e yükselmiş ve bu suçlardan tutuklananların sayısı sadece iki yılda 23 katına çıkmış. Cinsel suçlar, soygun ve uyuşturucu suçlarından hüküm giyen kişilerin yüzdelik oranı artarken cinayet ve diğer suçlardan hüküm giyen kişi sayısı ise azalmış. Türkiye bu 10 yılda cezaevi kapasitesini yüzde 144 arttırsa da cezaevindeki kişi sayısı bu kapasiteyi aşmış.
Mahpus başına günlük 21,7 Euro harcayan Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında mahpus başına en az bütçe ayıran ülkeler arasında 15’inci sırada yer almış.
Türkiye’de cezaevlerinin genel durumu ortada. Dışarıda ne yaşanıyorsa cezaevlerinde birkaç mislinin yaşandığını tahmin etmek güç değil. Bütün bu olumsuzluklara rağmen en büyük direniş yine cezaevlerinde yaşanıyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması talebiyle cezaevlerinde başlatılan süreli-dönüşümlü 10’ar günlük açlık grevi eylemlerine politik tutsaklar öncülük ediyor.
HDP Milletvekili ve DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in yine cezaevinde başlatmış olduğu süresiz açlık grevi eylemi ise Kürt illeri başta olmak üzere ülkenin her yanından büyük destek görüyor ve dayanışma amaçlı açlık grevi eylemleri giderek yayılıyor. Son olarak Avrupa’nın onlarca kentinde destek eylemleri başladı. 54 yaşında olan ve önemli sağlık sorunları yaşayan Leyla Güven’in eylemi uluslararası kamuoyunun da dikkatini çekti. Uluslararası Barış İnisiyatifi yaptığı açıklamayla uluslararası kamuoyuna sesini yükseltmesi ve Avrupa Konseyi ile İşkenceyi Önleme Komitesi’ne Kürt Halk Önderi Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması yönünde Türkiye’ye baskı yapması çağrısında bulundu.
Açlık grevi eylemi pasif eylem türüne girse de en etkili eylemlerden biri. 2012 yılında Türkiye cezaevlerinde süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemleri başlatılmış ve bu eylemler Fransa’nın Strasbourg kentinde 5’i kadın 15 kişinin başlattığı süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemiyle desteklenmişti. Bunun yanı sıra Avrupa genelinde 150 dernekte yapılan süreli-dönüşümlü açlık grevlerine binlerce kişi katılmış ve her hafta 5’er kişilik gruplar Strasbourg’a giderek eylemi desteklemişti. Eylemcilerin Kürt Halk Önderi Öcalan üzerinde uygulanan tecride son verilmesi, Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt halkına statü ve anadilde eğitim taleplerinin Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’nce dikkate alınacağının açıklanmasından sonra zindanlardaki ve Avrupa’daki eylemler son bulmuş ve çözüm sürecinin yolu açılmıştı.
Kürt halkı yine böyle bir süreçten geçiyor ve her yerde direniş sesleri yükseliyor.