30 Eylül Cumartesi, güneşli güzel bir gündü. Sonbahar akşamının sıcacık sarı, kırmızı, turuncu renkleri doğaya egemenken, Gazeteci ve Tv Program yapımcısı Abidin Çetin çekim yapmak için beni Dachau Toplama Kampına götürdü. Aslında benim için evimde Dersim Soykırımı'nı anlatmak daha rahat olur diye düşünsem de, önerisini kabul ettim. Kameraman Baran ile beraber saat 17.00 den önce oraya varmış, giriş kapısında kamerasını çekime hazırlayıp bekliyordu.
Abidin, Avrupalı disiplininde yapacağı işi önceden planlayıp, programlayan, bazı Türkiyeliler gibi öyle karakuşi işe girişmeyen biri olduğunu bildiğim için tamamen kendimi teslim ettiğimi söyleyebilirim. Hastalıkta kaybedilen 30 kilo daha yerine gelmeden, kuvvetsiz mecalsiz halimle dediklerini yapmaya çalışıyordum. Onkologie doktoru Profesör muayene etmesi için soyunmamı söyleyince, beni gördükten sonra, "Sind Sie aus Dachau gekommen?" Dachau'dan mı geldiniz derken, ben "Evet kendimi Dachau Toplama Kampından kurtulan esirler gibi görüyorum." demiştim. Gerçek olan ise, bu hastalığın; Hitler, Mussolini, DAİŞ ve Kürdistan'ı arasında bölen devlet ideolojileri, onların devlet başkanları gibi faşist ve zalim olduğudur. Toplama kampından hasbelkader kurtulandan farkım yoktu. Gazeteci Erdal Er'in sayfasında yazdığı gibi, giydiğim eski ceketimin içinde kayboluyordum. Dersim Soykırımı hakkında daha önce söylemediklerimi, buradaki Hitler kampıyla karşılaştırıp anlatacaktım. Bir gün önce Şiyar Munzur ve ekibi iki kamerayla çekim yapmış ancak zayıflığım nedeniyle anlayış gösterdiklerinden, anlatacaklarımın arda kalanını Abidin'e bırakmışlardı.
İnsanlar kapıdan giriyor çıkıyor, hemen herkes bize bakıyor, adeta bir film settindeymişim gibi bir hava altında kalınca, bir sıkılganlık beni sarıyor, dikkatim dağılıyor, ister istemez gözlerim onlara takılıyordu. Abidin durup bakanlara eliyle geçmelerini işaret ederken, ben de konuşmamı sürdürüyordum.
Vurgu yapmak istediğim önemli tarihi noktalar vardı. Bunları, hem soykırım gören Dersim Kürt halkının evlatları, Aleviler, hem de Türkiye halklarının bilmesi gerektiğine inandığım için anlatıyordum. İyi bilinmeli ki, Türk devlet sistemi bu soykırımın hatırlatılmasını istemiyor. Türkiye üniversitelerinde Dersim Soykırımı üzerinde bilimsel araştırma yapılmıyor. Kemalist devletin Dersim Kürt Kızılbaş Aleviye yaptığı soykırımın bugün unutturulmaya çalışıldığı, hatta mecliste konuşulmasının bile suç unsuru yapıldığı bir realitedir.
Burada vurgulamak istediğim ve özellikle bilinmesi gereken nokta şudur.
Dünya kendisiyle uğraşırken, Türkiye, dünya savaşlarının koyu gölgesinde korkunç soykırımlarını yaptı.
1. Dünya Savaşı gölgesinde Ermeni ve Asuri-Süryani soykırımları,
2. Dünya Savaşı gölgesinde ise Dersim Soykırımı yapıldı.
Biz dış kapıdadaydık. Abidin başka perspektiften alınması için beni kapı önünde sıraya dizilen Yahudilerin posteri önüne götürüp orada konuşmama devam etmemi istedi. Gelen geçen durup bakıyor, konuşma Türkçe olduğu için anlayamadığından ayrılıyordu. Ama iki genç kadın sırtında çantaları durup dinlediler. Bunlardan biri Abidin'e, sizin çekim izniniz var mı, diye sorunca, hayır dedi. Kadın ayrılmadı. Ben bu sırada 1.Dünya Savaşı sırasında Ermeni soykırımını anlatıyordum.bir buçuk milyon insanın bu sırada soykırımdan geçirildiğini anlatmaya çalışıyordum. Falih Rıfkı Atay saray gazetecisi olarak, Hitler tarafından kabul edilince Türk heyetine söylediklerini Çankaya adlı kitabında yazıyor. Buna göre Hitler: "Kemal Atatürk'ün iki öğrencisi var. Birincisi Mussolini, ikincisi de benim." dediği yazılıdır.
Irkçı ve faşist rejimin Avrupa'da mazlum Yahudi halkına yaptığı soykırım, buna Yahudiler Shoah, Avrupalılar Holocaust demektedirler, Dachau'da on binlerce kişi en barbar biçimde, endüstriyel imha edilirken, bu mekandan Ermeni ve Kürt halklarına yapılanı anlatmak ve bir paralellik çizmek şüphesiz yanlış değildir. Ancak genç bayan durmadan konuşuyordu. Bu arada çekim ister istemez durunca, "Siz Türk müsünüz?" diye sordum. "Hayır ben Türk değilim ama Türkçe biliyorum. Siz Türkiye'ye hakaret ettiniz. Kanıtlanmamış bir olayı Ermeni soykırımı diye vermeniz suçtur. Kaldı ki burada çekim yapamazsınız." Kadın durmadan söyleniyor, "Sizi Alman devletine şikayet ederim." derken, o sabırlı ve hep kibar olduğunu gördüğüm Abidin sert ve yüksek sesle "Git kime şikayet edeceksen et!"
Kadın daha önce fotoğrafımızı çektiği için, Abidin Kameramanına dönüp; "Git burnunun dibine kadar gir ve sen de onun fotoğrafını çek." deyip ardından koşturdu. Maalesef başarısız döndü.
Dersim Soykırımı'na Kürtçe'nin Kirmanci lehçesinde TERTELE derler. Kemal Atatürk, Koçgiri soykırımı yapan generalinin akrabası olan Abdullah Alpdoğan'ı tüm yetkilerle Dersim'e gönderir. Mayıs 1937 yılında Dersim her taraftan çevrilir. Kemal Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in (Yetimhanede kurtulan bir Ermeni kızıdır.) beline kendi tabancasını bağlayıp ilk kadın pilot olarak Diyarbakır'a gönderir. Hitler ve Mussolini İspanya'da Bask şehri GUERNİCA'yı bombalarken, aynı zamanda Sabiha Gökçen DERSİM'i bombalıyordu.
Dikkat ederseniz faşistler farklı milletlerden olabilir, ama yaptıkları tıpatıp aynı şeylerdir. Hitler Almanyasının toplama kamplarındaki Yahudilere duş alacaksınız diye götürülüp gaz odalarında zehirlerken, Dersim'de mağaralara sığınan kadın, çocuk, yaşlı Dersimli Kürtler ise mağaralara atılan Alman gazıyla katledildiler. Bu ortaklığı unutmak Dersim halkına, Kürt halkına ihanettir.
Tertele'de yapılanları bugün DAİŞ adı verilen faşist İslamcı cihadistler Şengal ve Kobane'de yaptılar. Galip Türk subayları Dersim'den ganimet olarak Kürt kızlarını yanlarında götürdüler.
İslamcı cihadistler -DAİŞ- Şengal'den binlerce Ezidi Kürt kadın ve kızını esir alıp götürdü.
Dersim Tertelesi ile Şengal Ezidi Fermanı arasında fark yoktur.
Öbür yandan bahsettiğim kadının tavrını bir düşünün.
Camiye giden dini bütün Kürd, beddua ve hakaret yağdıran Diyanet imamına "Amin" derse, dinim ırkımdan önce gelir derse, okulda ve kışlada Kürtler devlet ideolojisine karşı söyleyecek söz bulamazsa ne diyelim?
Kürdü düşman gösteren devlet imamlarına karşı çıkan kaç Kürt var?
Kadın, Holocaust'un yaşandığı zeminde Türkiye'nin Kürde uyguladığı Holocaust'u savunuyor.
Meşhur tiyatro sanatçısı George Taborie 2000 yılında Süddeutsche Zeitung'la yaptığı söyleşide Kürtlerin de Holocaust yaşadığını ifade ediyor.
Muhtemelen Türk olan bu kadın, zalim devletinin soykırımını inkara kalktığı gibi bir de haklı ve mazlum gösteriyor. Acaba Kürtlerde bu kadın kadar kendisini ve mazlum halkını savunacak medeni cesaret var mı? Abidinle uzun uzun konuştuk.
www.haydar-isik.com
https://www.facebook.com/haydar.isik2
https://twitter.com/#!/yazarhaydarisik