Her ne olursa olsun AKP iktidarının iç ve dış politikadaki çatışmacı siyaseti ile sermayenin doymayan kâr hırsı TC’yi giderek yalnızlaştırıyor.
Batı’dan taviz koparmak için Rusya ile yaptığı flört, mültecileri sınırlara sürerek AB’yi dize getirme çabaları santaj‘ olarak algılanıyor.
Genel olarak 7 Haziran seçimleri sonrası süreç ve özel olarakta 15 Temmuz sonrası izlenen politikalar Ankara ile batı başkentleri arasında soğuk rüzgarların esmesine neden oldu.
Ülkeler arası enfermasyon savaşları, istihbarat, siyasal ilişkiler, devlet çıkarları ve ortadoğuda Türkiyeninde içinde yer aldığı gergin-çatışmalı ve her an her türden olumsuzluğa gebe bir bölgede yaşananlar dünyayı meşul etmeye devam ediyor.
Gerek NATO, ABD ve gerekse AB-Rusya olsun bölgede oluşturmak istediği politikalar ile TC’nin politikası arasındaki fark yada (çakışmayıp çatışan) gerginlik ise TC’yi yalnızliştırmaya götürüyor.
15 Temmuz sonrası Türkiye’nin hiçbir normu dikkate almaması NATO’nun Brüksel’deki zirvesine bir şekilde yansıdı. Mevcut Türkiye, NATO içinde de güvenilmez ancak idare edilmesi gereken bir ortak durumunda.
Batı’dan taviz koparmak için Rusya ile yaptığı flört, mültecileri sınırlara sürerek AB’yi dize getirme çabaları, Ortadoğu dışında DAİŞ terörünü Avrupa’ya ihracındaki payı…
Brüksel'de AB liderleriyle buluşmada "Türkiye AB'den vazgeçmedi" mesajı verildi. AB liderleri ise "Kapımız açık" derken, gerilimin aşılması için niyeti gösteren somut adım beklediklerini aktardı.
Görüşmelerin ana eksenini, özellikle 15 Temmuz sonrası Türkiye'de insan hakları, OHAL, yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğü konularındaki kaygıların yanı sıra idam cezası tartışmaları, mülteci krizi ve Kıbrıs sorunu oluşturdu.
Türkiye'nin Alman vekillere İncirlik'te konuşlanan Alman askerlerini ziyaret izni vermemesi Almanya'da tepkiyle karşılanırken ‘alternatif üs‘ konusunda sona gelindi.
Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel'in hem Ankara'ya yapacağı ziyaret öncesi hem de görüşmelerde AKP rejimine sıcak mesajlar vermesine rağmen, İncirlik'e ziyaret izni çıkmadı. Dolayısı ie Gabriel, Ankara'dan eli boş dönüyor. Aslında bu ziyarette Gabriel Kürtleri peşkeş çekti ama yine işe yaramayınca İncirlikten çekilme kararı alındı.
Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen, Libya ve Maldivler’in Katar’la diplomatik ilişkileri kesmesi Türkiye-Katar ilişkilerini gündeme getirdi. Katar emiri ile Erdoğanın ‚yakın‘ ilşkisi biliniyor..
Diğer taraftan ABD Başkanı Donald Trump'ın YPG'ye silah yardımında bulunma kararın ardından Washington, YPG'nin de yer aldığı Demokratik Suriye Güçleri'ne (DSG) üçüncü kez silah gönderdi.
Batı kamuoyu ve basın, Erdoğan’ı bir diktatör olarak niteliyor. Yolsuzluk ve para aklama, servetine servet katma gibi konularda ise yine Erdoğan, Yıldırım, Albayrak vb isimlerden sıkça bahsediliyor. Bununla birlikte Erdoğan’a nefret, ters orantılı olarak kamuoyunda Kürtlere sempatiyi de getiriyor. Öyle ki yapılan anketlerde Türkiye karşıtlığı neredeyse %100’lere varıyor. Ancak hükümetler bazında durum ‚resmi‘ olarak eleştiri, öneri-idare vs olarak şimdilik geçiştiriliyor.
Diğer taraftan Türkiye medyası ile Avrupa medyası arasındaki korkunç farklılık göze batıyor. Türkiyede tamamen ‚yandaş‘ diye adlandırılan ve kraldan çok kralcı olarak varlığını sürdüre(bilen) bir edya var iken batıda durum tamamen farklı. Bu durumda Ankara siyasetinin ‚iç‘ yüzünü ve olup-bitenleri topluma yansıtma noktasında tamamen tersini düşünmek hiçte abartı olmasa gerek..
Türkiyenin, İç ve dış politikadaki çatışmacı siyaseti, sürekli olarak ‚ötekini‘ hedef alması, ‚düşman‘ gösterip bunun üzerinden varlığını devam ettirmesi bu gidişatla daha fazla devam edemeyeceği yorumlarını beraberinde getiriyor.
Esneme özellikleri olmayan nesneler bir zorlanma karşısına kırılır. Türkiye, başta Kürtler olmak üzere ötekileştirdiği halkları ve inançları, toplumsal katmanların haklı hak ve özgürlük talepleri karşısında esnemek, kabul etmek, çüzüm bumak yerine sertliği, gözaltı ve tutuklamaları, inkarı ve ‚tek’çiliği savunmaktadır.
‘AB’den 12 Ay daha süre aldık‘ diyen Erdoğan’ın kendisidir.. Yada AB, TC’ye ‘son şans‘ süresi verdi kimbilir?
İç ve dış politikadaki çatışmacı siyasete bakıldığında ise AKP ve Erdoğan yönetimindeki Türk devletinin esnemesini beklemek yerine, kırılmasını beklemek çok daha gerçekçi ve mantıklıdır.
Aslında kırılma, ‘Kürt itirazı’ ile çoktan başlamış durumda..