Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Seçim okumaları-I: Ergenekon-AKP yeniden pazarlıkta!

Seçim okumaları-I: Ergenekon-AKP yeniden pazarlıkta!

10 Nisan 2019, 10:17

31 Mart seçimlerinin arkasından kuşkusuz çok yazıldı ve yazılacak. Daha önce de yazdığımız gibi bu seçimler, sıradan yerel seçimlerden daha fazlası idi. Şöyle ki;

İlki hiç kuşkusuz Erdoğan ve Ergenekon’un mevcut derecedeki yani kontrolsüz ve mafyatik iktidarının devam edip etmeyeceğine dair sınav olmasıydı. İkincisi Kürt hareketinin ana taşıyıcısı olduğu Türkiye’nin demokratik damarının direncinin sınavıydı kuşkusuz. Kürtler ve HDP kim ne derse desin büyük ölçüde başarılı bir sınav vermiş oldular.

Üçüncü ve bence en önemlisi HDP’nin stratejisinin işlevselliğiydi. Seçim sonrası AKP’nin hareketsizliğini de bu beklenmedik sonuçla birlikte düşünmek gerekiyor. Zaman kazanarak sersemlik devresini atlatmaya çalıştıkları bu sıralarda, belli ki plana göre Batı’da kaybetmeyi beklemedikleri için hazırlıksız yakalanmışlar. Bu hazırlık kavramını özellikle belediyelerin kaynaklarının yasa dışı ve hoyratça kullanma biçimi ile oluşan ciddi suç kayıtlarıyla bağlantılı. Bu nedenle sanırım önemli bir ekip buna kafa yormaktadır.

Bölgede ise işleri “kolay” olsa da – çünkü oraya gelince, iktidarı ve muhalefetiyle herkesin nerede yer alacağı belli olduğu için bir ayrışma yoktur-, İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerde sanki bir uzlaşma varmış da ihlal edilmiş izlenimi uyandırmaktadır. Muhtemelen Ergenekon ile anlaşmaları böyle değildi ve dolayısıyla da AKP Ergenekon’un kendisini kazıklamış olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle Sedat Peker’in “devlet görev verirse hazırız”ı Ergenekon-AKP pazarlığı ve karşılıklı restleşme üzerinden okumak lazım diye düşünüyorum.

Pek çok insanın şaşırdığı AKP’nin seçim gecesi sersemliğini de yine Ergenekon ile yaptıkları ve her iki tarafın kazançlı çıkacağı formül çerçevesinde düşünmek gerekir. Zaten bu örgütün sözcüsü olan Perinçek’in ilk açıklaması, “Erdoğan istifa etmelidir” konusu daha önce Bahçeli tarafından da dillendirilmişti. Bunun anlamı “pazarlık yapacağız hocam!”dır. Dolayısıyla sessizliğin başka bir anlamı da bir yeniden pazarlık süreci ile ilişkili olmasındandır.

Bu pazarlıkta, Batı’da hile ile AKP’ye kazandırmanın karşılığında, Kürdistan’da daha fazla imtiyaz istemeye denk düşeceğini bilmek için fazlaca zeki olmaya gerek yok. AKP, ideolojisi olmayan bir çıkar örgütü iken, Ergenekon tamamen ideolojik çıkara odaklı bir örgüt olduğundan pazarlıkta masaya sürüleni de haliyle ifşa etmektedir. Dolayısıyla devam eden pazarlık sürecinde, AKP’den iyi tavizler koparabilirlerse, Ergenekon CHP’ye içeriden müdahale edip, direnenlerin bloke edilmesi ya da hep yaptıkları gibi ayak oyunları ile uzaklaştırıp seçimlerin AKP’nin kazanacağı biçimde özellikle İstanbul’da tekrar edileceğini öngörebiliriz. Böylece Ergenekon çetesi daha fazla güç ve imtiyaz kazanırken, karşılığında birkaç yıl daha İstanbul’u AKP’ye peşkeş çekip, AKP’nin “biz kaybetmedik, hile ile aldılar” savunması ile psikolojik eşiği geçmesine destek olabilirler.

Eğer uzlaşırlarsa ve İmamoğlu bu sürece direnirse, onu da en yakın durakta aşağıya atarak kurtulmaya çalışacaklardır. Burada bu oyunu büyük oranda bozacak güç ise CHP kitlesidir haliyle. İmamoğlu’na sahip çıkarlarsa ve İmamoğlu da direnmeye devam ederse ne ala, aksi durumda Ergenekon hep yaptığı gibi onların oylarını kendi derin devletini ayakta tutmak için kullanacaktır.

Bu çerçevede Ergenekon’un başarıya ulaştırıp, 2023’e yetiştirmeye çalıştığı proje kapsamında ciddi bir seçim mühendisliğinin “heba olması”na izin verilmeyecektir. Mühendislik kısmı Ergenekon’un, taşeronluk kısmının ise AKP’nin üstlendiği proje ile 21. yüzyılın en önemli sahte seçmen/seçim projesi “başarılmıştır”. Sanırım ileride siyasal bilimlerde ve hukukta önemli bir vaka olarak derslerde okutulacak olan bu proje, Ergenekon’un AKP iş birliği ile geldiği pervasızlık ve hukuksuzluk düzeyinin yanında, TIS ideolojisinin paniğini de göstermektedir.

PKK liderlerinden M. Karayılan’ın da işaret ettiği gibi özel savaş alanı olarak bu proje ile Şırnak’ın işgal edilmesi, esas olarak sınır hattının (özellikle Rojava) mümkün olduğunca HDP’nin eline geçmemesi için bütün devlet kaynaklarının seferber edildiğinin en iyi örneğidir. Bu çabanın esas kaynağı ise 1934 tarihli İskân Kanunu’dur. İlgili kanuna bakılırsa nasıl yoğun bir Türkleştirme planı önerdiğini, Orta Asya’dan Türk grupların yüzde yüz finanse edilerek bölgeye adım adım yerleştirildiğini görebiliriz. Dolayısıyla bu sadece bugünün planı değil, 1934’ten beri, yani Avrupa’daki yükselen faşizm ve ırkçılığın Türk ayağının, daha düşük bir profil ile aralıksız olarak devam eden kısmıdır.

Plan, 1934 tarihinde “yasal” kılıfı hazırlanan Türk ırkçılığının ana projesi olarak, Gayri-Müslimlerden sonra şimdi de Kürtlerin topraklarını gasp etmek için adım adım işletilmesidir. Asker ve polisin yanında, İç Anadolu’dan seçmen taşıyarak, buralarda belediyeleri elde tutmaya gösterilen yoğun çabanın anlamı, uygulanmakta olan bu plana zeval gelmesini önlemek ve planı 2023’e kadar başarmaktır.

2016’da yıkılan onlarca Kürt kentine yüksek binaların dikilmesi de ilave edilirse Orta Asya’da parça parça taşınan grupların önemli bir kısmını buraya yerleştirilmesinin planlandığı, bunu yapabilmek için de belediyelere ihtiyaç duyulduğu açıktır. Şimdi Kürtlerin en önemli çabası bu planın uygulanmasını önlemektir. Bu nedenle buralarda uluslararası boyutta faaliyet gösterecek biçimde ciddi gözlem ve raporlama sistemiyle işe başlanması önemlidir.

Ava Neşe KALP / Özgür Politika

Bu haber 433 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Dersim İnşa Kongresi (DİK) dahil Avrupa'daki 8 sivil toplum kurumları, ..