Kendi hakikatini ölüm üzerine kurmuş olan Türkiye Cumhuriyeti, kötülük konusunda kendini her zaman aşmasını bildi ve bu yolda şaşmaz bir şekilde ilerlemeye devam ediyor. Sema Kaygusuz “Barbarın Kahkahası” adlı romanında “Bu toprağın sırlarında alçaklık var. Sadece hakikatimi sussam bir derece, bir de üzerine hıncımı susuyorum ben. Bizim sırlarımızda hikmetli söz, ruhu incelten ezgiler yok. Bizim sırlarımız asitlidir. Kökünden kurutur ağaçları. Utanç fışkırır topraktan. Bırak büyülenmeyi, dinlemeye bile tahammül edemezler. Ahlaksızca inkar ederler. Kanıt göstersek de inanmazlar. Sen daha cümleni bitirmeden zalimleşirler. Şuursuzca, öyle bir şey olmuş olamaz derler. Namertlik kaldığı yerden devam eder. Bugün sırdaşlık nedir biliyor musun? Saklanmaktır. İçin için delirdiğini herkesten saklamaktır. Gördüğün kâbusu anlatamamaktır. Tırnağın kadar güvenmediğin puştlarla iç içe yaşamaktır” diyerek aslında kısa bir özet geçiyor egemenlerin yaşattıklarını.
Çok değil yakın döneme baktığımızda onlarca katliam var. Bazılarını hatırlayalım:
PINARCIK KÖYÜ KATLİAMI
Mesela 20 Haziran 1987’de Mêrdîn’in Mehsert (Ömerli) İlçesi’ne bağlı Pınarcık köyünde 16’sı çocuk, 30 kişi öldürüldü. Silahlarla donatılı korucuların olduğu köye üzerinde komando kıyafeti bulunan kişiler geldi ve ağır silahlarla köylüleri taradı. Dönemin medyası saldırıyı “PKK köy bastı” şeklinde kamuoyuna servis ederken, bu olay kundağında öldürülmüş bir bebekle hafızalara kazındı. Eski özel harekatçı Ayhan Çarkın 23 yıl sonra olayın devlet tarafından gerçekleştiğini itiraf etmişti.
SİLOPİ’DE DEREBAŞI KATLİAMI
Mesela 16-17 Eylül 1989 tarihinde gerçekleşen ve kamuoyunda “Silopi olayları” olarak bilinen olay ile ilgili resmi açıklamalar 9 PKK’linin silahlı çatışma sonucunda öldürüldüğü şeklinde idi. Ancak olayın boyutları hakkında araştırma yapan İHD Amed Şubesi 9 kişiden 6’sının hiçbir olaya karışmamış ve sabah saatlerinde evlerinden alınan kişiler, masum köylüler, olduğunu tespit ediyor.
KUŞKONAR VE KOÇAĞAÇLI KATLİAMI
Mesela 24 Mart 1994 yılında Şırnak Kuşkonar ve Koçağalı köyleri savaş uçakları tarafından bombalanmış ve aralarında kadınlarla çocukların da bulunduğu 38 kişi parçalanarak öldürülmüştü. Hava saldırısına günlerce sessiz kalan dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, katliamın uluslararası basında da yer almasından sonra yaptığı açıklamada saldırıyı doğrulamış ancak bombalamanın bilinçli şekilde yapılmadığını belirterek, savaş uçaklarına takılan bombaların kayışlarının gevşemesi sonucu bombaların köyün üzerine düştüğünü açıklamıştı.
PEYANİS KATLİAMI
Mesela Geçitli Köyü’nden Hakkari yönüne giden Erol Aydın yönetimindeki 65 EN 341 plakalı köy minibüsünde, 16 Eylül 2010 tarihinde yola döşenen bombanın uzaktan kablo düzeneği patlatılması sonucu aralarında çocukların da bulunduğu 9 kişi yaşamını yitirmiş 4 kişi de yaralanmıştı. Olay yerinde Türk ordusunu işaret eden çok sayıda delile el koyup götürmek isteyen jandarmaya köylüler taşlarla karşılık vermiş ve daha sonra bütün delillerin görüntülerini medya ile paylaşmıştı.
SOLİN BEBEK VE AİLESİNİN KATLEDİLİŞİ
Mesela 17 Ağustos’ta 2011’de Türk ordusunun yapmış olduğu sınır ötesi harekatta Ranya bölgesinde sivil bir araç bombalandı. Bombalama sırasında aralarında Solin bebeğin de olduğu aynı aileden 7 kişinin bedenleri paramparça edildi.
Bu ve buna benzer daha onlarca devlet pratiği var. Roboski katliamı ise belki de en güncel olanı!
Ve Roboski’nin 7.yılına giriyoruz. Bu vesile ile tekrar hatırlıyor, anıyoruz.
NE OLDU ROBOSKİ’DE?
28 Aralık 2011 günü, “Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde saat 21.20 sularında karakolun bilgisi dahilinde Federal Kürdistan Bölgesi’ne geçerek sigara ve mazot getiren çoğu çocuk 34 sivil Kürt, dönüş yolundayken Amed’den kalkan F-16 Türk savaş uçakları tarafından yüzlerce kiloluk kazan bombalarıyla bombalandı. Katliam saat 01.52’de Dicle Haber Ajansı’nın (DİHA) abonelerine “Savaş uçakları köylüleri vurdu: 20’ye yakın ölü” başlığını taşıyan ilk haberle duyuruldu. Hiçbir yetkilinin gitmediği katliam yerine giden köylüler, kendi çabaları ile çocuklarının parçalanmış cesetlerini toplamaya çalıştı.
ANF, DİHA, ROJ TV’DEN DÜNYAYA YAYIN!
Yaklaşık 50 köylü sabah saat 05.30 sularında katliamda yaşamını yitiren 28 kişinin cenazesine ulaştı. Saat 07.00 sıralarında ise köylüler katliamda yaşamını yitiren 34 kişinin cenazelerine ulaşmıştı. Cenazeleri yolun hemen kenarında yan yana dizen köylülerin görüntüleri ANF, DİHA ve Roj Tv tarafından bütün dünyaya servis edildi. Türk medyası ve hükümeti tarafında büyük bir sessizlik başlarken, tüm dünya şok içine girdi! Görüntüler söze gerek bırakmıyordu.
HACI VE SERVET ENCÜ’NÜN TANIKLIKLARI!
Gecenin birinci elden tanığı ve vahşetin ilk fotoğrafını çizen, olayda sağ kurtulan ve İHD ile Mazlum-Der temsilcilerinin hastanede görüştüğü 19 yaşındaki Haci Encü yaşananları şöyle anlatıyordu:
“28 Aralık 2011 günü saat 16.00’da 40-50 kişilik bir grupla birlikte mazot ve gıda maddesi getirmek üzere yine bu sayıda katırla beraber sınırın Irak tarafına geçtik. Karakola özellikle bir bilgilendirme yapmadık ancak gidip geldiğimizi zaten biliyorlardı. Amacımız şeker ve mazot getirmekti. Hatta giderken İnsansız Hava Aracının sesini dahi duyduk ancak sürekli gidip geldiğimiz için yolumuza devam ettik.
Akşam 19.00’da katırları yükleyerek yola çıktık. Saat 21.00 gibi sınıra yaklaştık. Bizim köyün yaylasına vardık, yayla tam sınırdadır. Orada önce aydınlatma fişeği ve akabinde de top-obüs atışı yapıldı. Biz yükümüzü sınırın diğer tarafında bıraktık. Hemen ardından uçaklar geldi ve bombardıman başladı, biz iki gruptuk, öndeki grup ile arkadaki grup arasında 300-400 metre mesafe vardı.
İlk top atışından hemen sonra uçak geldi, askerler bizim yaylayı tuttukları için, bu tarafa geçebileceğimiz başka yol yoktu. Bu nedenle gruplar sıkışarak bir araya gelmek zorunda kaldı. Sonunda iki büyük grup olduk. İlk uçak bombardımanında sınırın sıfır noktasında bulunan yaklaşık 20 kişilik grup imha oldu. Hemen geriye kaçmaya başladık, kayalıklar arasında kalanların üzerine bomba yağmaya başladı. Benim de içinde bulunduğum grup 6 kişiydi, bu gruptan 3 kişi kurtulduk.”
TÜRK BASINI HER ZAMANKİ GİBİ!
28 Aralık’ta saat 21.20 sıralarında meydana gelen katliamı Türk basını 29 Aralık’ta saat 11.00 sıralarında daha yeni yeni “iddia” düzeyinde vermeye başladı. Katliama ilişkin atılan başlıklar ise pişkinceydi. Olay yerinden çekilen fotoğraflar ve görüntüler merkezlerine ulaşmasına rağmen yayınlamaya cesaret edemeyen basın, ilk haber olarak Şırnak Valiliği’nin ‘’Sadece 20’nin üzerinde kişinin öldüğü yönünde bilgi var. Konuyla ilgili valilikte kriz merkezi oluşturuldu” demecini verdi. Diğer yayınlar ise olayı her zamanki gibi PKK’ye yıkmaya çalışmaya başladılar ve bunun alt yapısı örülmeye başlandı…
Türk basını bu şekilde başını kuma gömerken bakın dünya basınında ne manşetler atılıyordu:
BBC: Hava saldırısı Kürt köylüleri öldürdü
The Washington Post: Kürtler sivillerin öldüğünü söylüyor
CBCnews: Cenazelerini traktörle taşıdılar
The Wall Street Journal: Türk hava saldırısı Kürtleri vurdu
CNN: Hava saldırısı Kürt köylüleri öldürdü
Daily Mail: Kaçakçılar militan sanılarak öldürüldü
Le Monde: Türk Hava Kuvvetleri Kürt köyünü bombaladı, 35 kişiyi öldürdü
ANLAŞMALI SESSİZLİK!
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakanı Erdoğan ve AKP yetkilileri ile MHP hiçbir açıklama yapmazken, CHP de, Roboski’nin AKP’nin 33 kurşunu olduğunu belirterek, General Mustafa Muğlalı tarafından 1943’te katledilen 33 Kürt köylüsünü hatırlattı. Cenazelerin otopsileri yapılırken, 19 saat sonra nihayet ilk açıklama geldi; ama bu açıklama da hükümet adına değil AKP adına yapıldı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, MKYK toplantısı sonrasında katliama ilişkin, hayatını kaybedenlerin orada neden bulunduklarının açığa çıkmadan kesin bir yargı yapılmaması gerektiğini belirterek, katliamı ise “operasyon kazası olabilir” diye nitelendirdi. Çelik’in, “Hantepe baskınında da malzeme katırlarla taşınmıştı” izahatı daha sonra Başbakan Erdoğan ve bakanların sık sık dile getireceği ve AKP’ye yakın medyanın katliama meşruluk kazandırmak için kullanacağı bir argüman halini alacaktı.
HALKTAN BÜYÜK ÖFKE VE TEPKİ!
Roboski’de yaşananlar herkesin gözü önünde idi ve durum yeterince açıktı. Lakin devletin gerek içine girdiği sessizlik hem bir kabul olarak okunuyordu hem de hükümetin ilk açıklamalarındaki küstahlık; öfke patlamasına yol açtı. Hemen hemen her ilde insanlar protesto etmeye başladı ve sokaklara döküldü.
Esnaf 3 gün boyunca kepenk açmadı. Katliamın üzerinden 3 gün geçmesine ve taziye çadırı açılmasına rağmen herhangi bir Hükümet yetkilisinin uğramadığı Roboski’ye Uludere Kaymakamı Naif Yavuz gönderildi. 3 gün sonra gelen Yavuz’a, yaşamını yitirenlerin aileleri tepki gösterdi. Taziye yerine gelen Yavuz ile beraberindeki AKP’li Şenoba Belde Belediye Başkanı Sabri Babat, çok sayıda kişi tarafından yuhalanıp darp edildi. Hemen hemen bütün kesimler halkın hükümete tepkisinin ölçülmesi için Kaymakam Yavuz’un “yem” olarak köye gönderildiği yorumları yaptı. Nitekim 4’üncü gününde bölgeye gelen Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak ve AKP’li vekiller, acılı ailelerin taziye çadırı yerine yaşamını yitirenler arasında birinci dereceden yakını bulunmayan Alihan Özhan’ın evine giderek taziyede bulundu. Başbakan’ın da katledilenlerin ailelerini arayarak başsağlığı dilediği belirtildi; ancak sonradan bunun gerçek olmadığı aileler tarafından açıklandı.
ERDOĞAN’DAN TEŞEKKÜR MESAJLARI!
Halkın yas tutuşu daha devam ederken ve her tarafta sesler yükselirken Başbakan Erdoğan Roboski Katliamı için Genelkurmay’a teşekkür etti. Katliamın neden yapıldığı konusuna girmeyen Erdoğan, olayı en çok protesto eden BDP’ye yüklendi. 12 saat sonra medyanın Roboski katliamını görmesinden dahi hoşnut olmayan Erdoğan’ın, “Medyaya rağmen Genelkurmay’a teşekkür ediyorum” demesi dikkat çekti. Medyanın olayı “katliam”, “kirli savaş”, “devlet halkını bombalıyor” diye görmesini eleştiren Erdoğan, bunların Türk ordusunu yıpratma çabaları olduğunu savundu.
Erdoğan’ın “beraber yürüdüğü” yol arkadaşı F. Gülen ise 1 Ocak’ta açıklama yapıyor, “Güvenlik güçlerinin terörle mücadelede topyekün mücadele ettiği ve şekâvete aman verilmediği bir dönemde bu ahengi baltalamak isteyen odaklar boş durmuyor” diyerek katliamı provokasyon olarak değerlendiriyordu.
KATLİAMI PARA VEREREK SUSTURMAYA ÇALIŞMAK!
Yine Roboski için Başbakan Erdoğan, “Sivil olup olmadıkları belli değil. Tazminatlarını fazlasıyla ödedik. Bu bölge, terör bölgesidir. Böyle bir bölgede Silahlı Kuvvetler bu Ahmet midir, Mehmet midir, bilemez ki. Bizim Silahlı Kuvvetlerimiz bu görevi samimi bir şekilde yapmıştır. Hata da olabilir. Hatayı da özrü de açıkladık. Allah aşkına tazminatsa tazminat” diyerek, ailelerin 123 biner TL “kan parası” alarak katliamı unutmasını istedi.
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ise, “Emri görüntüyü izleyen komutanlar verdi, kaçakçılık BDP’nin emriyle yapılıyor, Bölge KCK’nin elinde, ölenler sağ yakalansaydı yargılanacaklardı, ölenler figürandır, gençler de orada olmasaydı, özür dilenecek bir şey yok. O anda emri Ankara’da Hava Kuvvetlerinde o görüntüleri analiz eden komutanlar vermiştir. Bu, özür dilenecek mahiyete dönüşmüş bir olay değildir henüz. Suçluluk psikolojisine girilecek bir olay olarak görmüyoruz. Bu olay güvenlik güçlerimizin tecrübe hanesine kaydedilmiş bir olaydır. 34 kişi terör örgütünün piyonlarıdır” dedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Roboski katliamının emrini veren Hava Kuvvetleri komutanı Orgeneral Mehmet Erten’in “hizmetlerinden” dolayı madalyaya layık görüldüğünü açıkladı.
ROBOSKİ GÜNDEMİNİ DEĞİŞTİRME GİRİŞİMLERİ!
O günlerde Roboski tüm dünya medyasının dilinde idi ve hükümet çok sıkışmış durumdaydı. Halk hesap soruyordu, Roboski’ye sahip çıkıyor ve AKP’yi suçluyordu. Yalan dolanlara başvurmasını teşhir ediyordu. Dünyadan da sesler yükselince AKP en iyi yaptığı ve bildiği taktiğe başvurdu: Gündem değiştirmek!
Bunun içinde iddialı bir gündem değişikliğine gidildi. 6 Ocak’ta Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ, sevk edildiği İstanbul Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nce “terör örgütü yöneticiliği” suçlaması ile tutuklandı. Ve gündemi bu olaya çekmeye, basını oradan konu işlemeye sevk ederek psikolojik savaş yürüttüler Roboski’ye karşı.
Bir başka girişim ise 26 Mayıs’ta AKP Kadın Kolları 3. Olağan Kongresi’nde gerçekleşti. Kongrede konuşan Erdoğan, “Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Bu ifademe karşı çıkan bazı çevrelere sesleniyorum. Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz, her kürtaj bir Uludere’dir” dedi. Bir sonraki gün ise AKP İstanbul İl Örgütü Kongresi’nde konuşan Erdoğan, “Uludere üzerinden yürütülen kampanya, sadece ulusal değil, uluslararası bir karalama kampanyasıdır. Uluslararası istismar kampanyasının içinde PKK, BDP, CHP ve bazı medya kuruluşları var” iddiasında bulundu.
MİT VE ÇELİŞKİLİ AÇIKLAMALAR!
5 Ocak günü MİT’in kuruluşunun 85. yılında basına açıklama yapan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, “Uludere'de yaşanan Roboski Katliamı’na ilişkin olarak, MİT'in olay öncesinde herhangi bir istihbarat paylaşımı olmadı. MİT insansız hava araçlarından görüntü almadı ve görüntülü istihbarat yapmadı. Basında çıkan 6 rapor Uludere ile ilgili olmadığını değil. Kelime oyunları yapmak suretiyle 35 vatandaşın hayatını kaybettiği operasyonla ilgisi olmayan ve bölgedeki örgütsel hareketliliğe dair kendisine sızdırılan, bir kısmı güncelliğini yitirmiş raporların olayla ilgisi yoktur. Predator veya Heronlardan bize görüntü gelmiyor. Gelmesi de gerekmiyor. Biz sadece talep edilen durumlarda bilgi ve istihbarat toplayıp operasyonu gerçekleştirecek olan birime veririz" sözleri dikkat çekmişti. Aynı gün New York Times’ta katliamla ilgili olarak yapılan bir haberde; istihbaratın ABD’den geldiği ifade edildi.
GÖRÜNTÜLERİN NETLİĞİ KONUSU!
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz 10 Şubat’ta NTV yayınında Roboski’ye ilişkin Heron görüntülerini izlediğini belirterek, “Görüntüdeki kişilerin kadın mı, çocuk mu olduğunu anlayamazsınız. ‘Terörist’ mi, kaçakçı mı olduğunu anlayamazsınız” dedi. Ancak 15 Şubat’ta Uludere Alt Komisyon üyeleri görüntüleri inceledikten sonra görüntülerin net ve anlaşılır olduğunu açıkladı.
KOMUTANIN SÖZLERİ!
11 Mayıs’ta Roboskili korucular, Gülyazı Tugay Komutanı Abdullah Paşa ile yaptıkları toplantıda kendilerinin tehdit edildiğini söyledi. Korucular, Paşa’nın kendilerine “Bunu unutun. Kazaydı. Devlet kaza yaptı. Kapatın. Diyelim ki ben yaptım, n’olcak? Siz devlete karşı ne yapabilirsiniz ki? Ben öldürdüm, Roboski’de yaşayan her kim kaçakçılık yaparsa gerekirse bir daha öldürürüm. 50 lira için kaçakçılık yapıyordunuz, bakın devlet sizlere 120 bin TL veriyor almıyorsunuz” dediğini söyledi.
“ÖZÜR DİLENECEK BİR ŞEY YOK! ONLAR FİGÜRAN”
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin 23 Mayıs’ta bir programda, Uludere’de 34 sivilin yaşamını yitirdiği bombardımanın emrini görüntüleri izleyen komutanın verdiğini söyledi. Uludere’de özür dilenecek bir şeyin olmadığını söyleyen Şahin, suçluluk psikolojisi de taşımadıklarını belirtti. Şahin’in, katliamın sorumlusu olarak da adeta yaşamını yitirenleri ve BDP’yi göstererek, “O gençlerimiz orada olmamalıydı. Kaçakçılık emrini bizzat BDP veriyor” demesi dikkat çekti. Şahin, köylülerin kaçakçılık yaparken vurulduklarını ve sağ yakalanmış olmaları durumunda da kaçakçılıktan yargılanacaklarını söyledi. Şahin, “Kaçakçılık olayı gölgede kaldı. O bölge KCK’nın kontrolünde bir bölgedir. Bölücü terör örgütünün sıktığı kurşun, giydiği giysi, ayakkabı parayla alınıyor. Bu gençler figüranlardır. Filmin baş aktörleri vardır” dedi.
Devletin katlettiği 34 yurttaşın adlarını ise şöyleydi:
Bedran Encü, Erkan Encü, Şivan Encü, Muhammed Encü, Bilal Encü, Aslan Encü, Adem And, Savaş Encü, Orhan Encü, Celal Encü, Fadıl Encü, Mahsum Encü, Şervan Encü, Cemal Encü, Cihan Encü, Vedat Encü, Serhat Encü, Salih Encü, Özcan Uysal, Hüseyin Encü, Nevzat Encü, Hamza Encü, M. Ali Tosun, Selam Encü, Zeydan Encü, Yüksel Ürek, Salih Ürek, Nadir Alma, Seyithan Enç, Hüsnü Encü, Şirvan Encü, Osman Kaplan, Selahattin Encü,
…
DERLEME KAYNAKÇASI:
ANF – DİHA – ÖZGÜR GÜNDEM GAZETESİ –BİANET